Belki de saat dokuzu bile geçmişti ama bunu önemser gibi değildi artık, yavaş ama heyecanlı adımlarıyla; ayakkabılarının sessizliği bozan takırdatmaları geldiğini haber veriyordu. Göz ucuyla etrafına bakındı, kimse onu görmüyor gibi yıllardır gözlerini yorana dek başından ayrılmadığı eski masa için ayrılmış yeni bir sandalyeye oturdu.
Şimdi kendini derse geç kalmış bir öğrenci gibi hissediyordu, hatta Müdür Bey'in kendisini kovmasının haklı olacağını üsteliyordu. Halbuki Müdür Bey onun geldiğinin çoktan farkına varmış, buranın daim ve çalışkan bir elemanı olduğu için onun bu kusurunu görmezden gelmiş gibi görünüyordu. Hem ne de olsa işe geç kalmak normal değil miydi? Belki de trafiğe takılmıştı ya da uykudan uyanmayı hiç istemeyip konforunu bozmak istememesi yüzündendi bütün bu günlerdir tekrar eden geç kalmalar.
Her ne olursa olsun affedilmek gibi bir şeyi kendine yakıştırmayı göz önünde bulundurmak istemiyordu, onun işe geç kalması kendi kastıyla olmuştu ve bunu bir cezası olması gerektiği düşünüyor ve istifasını sunmaya kalkacak kadar birbirinden bağımsız ve denetlemeden atladığı düşüncelerle boğuşup duruyordu.
Bir elin sol omzundan tutmasıyla irkildi, aniden geri ve ileri gitmek arasında karar veremediği için korkmuştu biraz. Müdür Bey'in başucunda beklediğini gördü, hatta gülümsüyordu. Bu yalancı bir gülümseme miydi yoksa iş yerinden uyuşuk bir çalışanın eksilmesinin kutlaması mıydı diye düşündü. Müdür Bey geldiği gibi odasına çekildi meçhul gülüşüyle.-