Birkaç ev vardı ileride, bir de yarı karanlık sokak. Ruhu bedeniyle inatlaşırken hâlâ ayakta kalma çabasındaydı. Sessizliğin içinde duyar gibiydi çığlıkları. Ninniler çalındı kulağına, düşmek istercesine salınan bedeni ağır geldi ruhuna ve dizlerinin üstüne çöktü. Zamanın içinde kaybolmuştu sanki. Donuk bir surat, his diyarından payına hiçbir şey düşmemiş gibi hissizdi. Gecede kararttı gökyüzünü; kaç yıldız kaydı, kaç kuş uçtu, kalbi kaç defa attı, bihaberdi kendinden. Sıcak bir günde ne kadar üşüyebilirdi ki insan? Suskunluğunu çığlığı bozarken gözyaşlarından akıyordu acısı. Birkaç saat olmuştu annesini kaybedeli, sadece birkaç saat. O gün anlamıştı: Her insan yarım doğardı. Sevdikleriyle tamamlardı diğer yarısını. Yarım yaşamak zamanıydı artık, farklı ülkeler keşfedecekti kendi dünyasında, yarımını tamamlamak için şehir şehir gezecekti. Ve sonunda tekrardan bir bütün olacaktı. Kırılan tüm parçalarını umutlarla yapıştırıp zamanın parmak uçlarından akışını seyre dalacaktı.