Hani şarkıda der ki: “Yarım olmaz bütün.” Peki ya yarım olan bütünleyebilir mi kendini? Evet, yarımsa, yarım bırakılmışsa, eksik kalmışsa hayatı boyunca çabalasa bile tamamlanabilir mi? Hep bir yerlerde o noksan parçayı, diğer tarafını arayıp durmaz mı?
Kolay değildir ki bütün olmak. Onlarca kişi bir araya gelse yine dolmaz o boşluk. Nefesini bile yarım alır insan, yarım yaşar. Yarım söyler, yarım güler, yarım sever, yarım ağlar. Giderken bile ardında bırakır bir yanını.
Bazen buldum sanırsın, buna aldanıp yalan bir sevinci tattırırsın kendine. Tüm varlığın reddetse de ısrarla kandırırsın kalbini. Oysa bir olmak arzusu tehlikelidir. Çünkü her ne kadar bildiklerimizle çelişse de iki yarımın bir etmediği zamanlar vardır ve hayat kuralların, ezberlerin ötesidir, ötesindedir. Hayat aykırıdır. İşte bu yüzden sırf bir olmak uğruna ömrünce yarım kalır insan bilmeden.
İki yarım bir olmadığı gibi, yan yana geldi diye her bir de iki yapmaz. Ne kadar istesen de bir yabancıya alıştıramazsın kendini. Uzak kalmak isteyeni yakın edemezsin hiçbir şeyle, mesafeler sana rağmen kapanmaz bazen. Yanında duranla dahi aşılması imkansız kilometreler olur. Uğraş dilediğin kadar, ay ve güneş kavuşmaz asla.
En nihayetinde herkes kabullenir. Kimi, aramaktan vazgeçer. Kimi; anlamayı, anlaşılmak istemeyi bırakır. Baktığında göremediklerinin yorgunluğuyla kapar gözlerini. Öylesine bağlar ki kollarını, bir daha açmaya kendisinin de gücü yetmez. Kesip atar içinde boğum boğum olmuş, çözülmemeye sanki ant içmiş ne varsa. Bomboş bir resim kalır geriye.
Bitkin, dermansız bir vazgeçiştir bu. Mecburi ve acı bir yok oluş…