Bir bütün olarak bakmak; hayata, insanlara, hislere, davranışlara...


Öncelikle bütün nedir, onu tanımlayalım.

Bütün: Algılanan şeyleri bir arada görme durumu.


Hayata bir bütün olarak bakılınca her dönemin kendine özgü bir gerçekliği olduğu beliriyor; çocukluk yaşanmalıydı, çünkü ergenliğe girmeden önce çocukluk evresini tamamlamak gerekiyordu. Ergenliğe girmek gerekiyordu, zira yetişkinliğe erişmek için önce ergen olma durumunun yaşanması gerekiyordu. Sonrasında yaşlılık. Hepsi, olması gereken evreler, hepsinin yaşanması gerekiyordu ki bütün oluşabilsin. Bütünün oluşması için son gerekli olan şey ise ölüm. Doğum bütünün başlangıcını, ölüm ise bitiş noktasını oluşturur.


İnsanlara bir bütün olarak bakmak. Özünde hepsi aynı şeye işaret etmekte; insana. Hepsi bir araya gelerek "insan" idesini oluşturuyorlar. İyisi ile, kötüsü ile; üzgünü ile, mutlusu ile; ölüsü ile, dirisi ile.


Merkezde olma. Her insan kendi evreninin merkezindedir, bazı durumlarda değişebilir bu durum. Örneğin aşık olunduğunda. Karşıdaki merkeze oturtulur ve her şey ondan sekerek yorumlanır. Aşk var hayatta, başarı var, başarısızlık var. Hayatta birçok parametre var, bazıları "iyi", bazıları ise "kötü" olarak etiketlenmiş toplum tarafından, bunca yılın birikimi olarak. "İyi" olarak etiketlenen şeylerin yapılması makul karşılanmakta, "kötü" olarak etiketlenmiş olanların ise yapılmaması makul. Her şey etiketlerle var zihnimizde, her şeyin bir kategorisi var zihinde.


Hislere bir bütün olarak bakmak. Hisler hâlleri ifade eder. "İyi" olarak etiketlenen duygular vardır; mutluluk, aşk, sevgi, merhamet gibi. Bunlar bizi huzurlu hissettirir. Kimisi dürtüsel kimisi ise kültürel açıdan uygun görülen bir duygu olduğu için huzurlu (tatmin olmuş) hissettirir. Hisleri algısını şekillendirir insanın. Olayları olduğu gibi kavrayamaz insan. Yorumlar ile kavrar. Bu yorumların biçimini ise duyguları ve mantığı şekillendirir. Bir olaya iyi bakmak ile kötü bakmak iki farklı sonuca varmaya sebebiyet verir. Her şey bir yorumdur esasında. Öznellik hakim, nesnelliğe ulaşmak ise imkansız.


Davranışlar bütün olarak ele alındığında, varılmak istenen sonucun tatmin olma durumu olduğu anlaşılır. İnsanın her davranışı bir şeyin tatmin olması üzerine kuruludur. Bu tatmin mutluluk da olabilir, mutsuzluk da. Ama hep bir sonuca ulaşmak için davranışa geçer insan. Önce varılmak istenen yer vardır, sonrasında ise o yere varmak için uygun davranışın ortaya konulması vardır. Önce sorun ortaya çıkar, sonra çözüm üretilir. Dolayısıyla davranış bir amaç değil, araçtır.