Cansu bacak bacak üstüne atmış bir şekilde boş duvara bakıyordu. İçinden bu yalnızlık çok boğucu diye geçirerek büyü ile duvara resim çizmeye başladı.

Resim çizerken aklına gelen dâhiyane bir fikir ile ayağa kalktı.

"Biraz üniversite öğrencileri ile uğraşmak hiç fena olmazdı." diye söylenerek kendini büyü ile üniversiteye ışınladı.

Gözü ile öğrencilerin hepsini tarayarak gözüne kestirdiği bir delikanlı ile şeytanca bir gülümseme yerleştirdi yüzüne.

"Oğlum, kızların dibi düştü resmen. Aralarında güzel olan tonlarca kız var. Sen gerçekten hiçbirine nasıl bakmazsın?"

Delikanlı gülümsedi.

"Havalı olmak bir ayrıcalıktır. Bak sana bir tavsiye vereyim, bu devirde ulaşılmazı oynayan kazanır."

İki arkadaşın konuşmalarını dinleyen Cansu daha çok sırıtmaya başladı.

"Eğlence ayağıma geldi." diye düşünerek delikanlıya doğru hızla koşmaya başladı.

Omzu ile delikanlıya çarparak sendelemesine neden oldu.

"Ne yapıyorsun kızım, dikkat etsene!"

"Pardon ya yakışıklılığın beni sana çekti. Kusura bakma."

Bunu söylerken amacı onun egosunu kırmaktı.

Delikanlı alayla karışık bir tebessümle cevap verdi.

"Böyle yapınca düşüyor mu?"

Tam o esnada asla tahmin edemeyeceği bir şey gördü. Karşısındaki delikanlının geçmişi, yapılan hatalardan ibaretti. Gördüğü şeyleri doğrulamak adına karşısındaki delikanlının bilgilerini sıralamaya başladı.


"Adın Caner, 22 yaşındasın. İktisat okuyorsun. Küçükken bir tarikata karışmışsın. Ailenin işlediği suçun cezasını çekmek kaderinde var. Ben nasıl oldu da sana bulaştım böyle?"

Sonlara doğru sesi kısılmıştı.

Caner, Cansu’nun saydıkları ile kaşlarını çattı.

"Hakkımda güzel bilgi toplamışsın. Aferin sana."

Caner'in yanındaki arkadaşı sessizce kulağına yaklaşarak fısıldamaya başladı.

"Ben korktum bu kızdan. Ben bile bir tarikata karıştığını bilmiyordum."

Caner gülerek kıza doğru yaklaştı ve fısıldayarak konuşmaya başladı.

"Allah Allah, öyle miymiş? İlginç. Tarikata karıştığımı ben bile bilmiyordum."

Cansu gülerek Caner'in gözlerine baktı.

"Daha bebekken olan bir şeyi bilemezsin zaten."

Caner kahkaha atarak yanındaki arkadaşına döndü.

"Duydun mu Murat? Kız benim bebekliğime kadar inmiş."

Murat da dalga geçerek konuştu.

"Yoksa karşımızda tehlikeli bir stalker mı duruyor Caner? Ne dersin?"

Caner, Murat'ın yaptığı espriye gülerek Cansu’ya doğru yaklaştı.

"Sana madalya takardım ama hazırlıksız yakaladın beni."

Cansu’dan uzaklaşarak Murat'a doğru döndü.

"Hadi, yapmam gereken daha önemli işlerim var, gidelim."

Cansu ise o sırada Caner'in karnına doğru bakıyordu. Caner, karıştığı o tarikatta lanetlenmişti. Lanete göre 10 tane büyücü yumurtası donmuş bir şekilde Caner'in karnına saklanmıştı ve şu an Caner, Cansu ile temasa geçtiği için donmuş yumurtalar çözülmüş ve gelişimlerinin ilk evrelerine girmişlerdi.

Cansu bunları korku ve dehşet içerisinde düşünürken Caner ve Murat çoktan yanından uzaklaşmışlardı. Cansu artık Caner'in peşini istese de bırakamazdı çünkü Caner'e bu laneti yapan Cansu'nun annesi idi. Derin bir of çekerek Caner'in peşine takıldı.

"Bugün işin var mı?"

Murat'ın sorusuna Caner başını olumsuz anlamda sallayarak cevap verdi.

"O zaman iki tek atar mıyız?"

Caner elini saçlarının arasından geçirerek cevap verdi.

"Atalım bakalım."

Caner ve Murat bir barın önüne gelip içeriye girmek için dışarıdaki görevli ile konuşmaya başladıklarında Cansu panik içerisinde ne yapacağını düşünmeye başlamıştı. Caner'in şu anda bir şey içmesi çok tehlikeliydi.

Aklına gelen bir planla hızla büyü ile kendini güvenlik görevlisi kılığına sokarak yanlarına koşturmaya başladı.

Caner ve Murat tam bara gireceklerken Cansu arkadan düdük çalarak onları durdurdu.

"Gençler, kimliğinizi görmem lazım."

Caner ve Murat, karşılarındaki güvenlik görevlisine bakarak kimliklerini çıkarttılar.

"Sorun mu var?"

Cansu, ikisinin kimliğini de biraz inceledikten sonra ne yalan söyleyeceğini düşünerek konuşmaya başladı.

"Bara giremezsin."

Bunu söylerken sadece Caner'e bakmıştı.

"Sebep?"

"Caner Bey, görünüşe göre sabıka kaydınız var. Murat Bey, siz girebilirsiniz."

Caner şok olmuş bir ifade ile karşısındaki kadına bakarak konuşmaya başladı.

"Allah Allah, benim neden haberim yok bundan?"

Cansu, hızla mantıklı bir cevap düşünerek konuşmaya başladı.

"Caner Bey benimle karakola kadar gelin, orada öğrenirsiniz."

Murat hemen panik içerisinde atıldı.

"Ben de geliyorum."

"Üzgünüm ama gelemezsiniz."

Cansu da aynı panikle cevap verince karşısındaki ikili aynı anda aynı şeyi soruverdi.

"Neden?"

"Neden?"

Cansu, öksürerek boğazını temizledi ve devam etti.

"Şu yüzden, karakol çok kalabalık oluyor bu saatlerde, biz sizi bilgilendiririz Murat Bey."

Murat ve Caner kısa bir süre birbirlerine baktıktan sonra Caner, Murat'ı teselli ederek Cansu ile birlikte uzaklaşmaya başladı.

"Merak etme, mutlaka seni arayacağım."

Caner ve Cansu yürüyerek bardan yeterince uzaklaştıklarında Caner dayanamayarak aklına takılan soruyu soruverdi.

"Pardon ama benim ne gibi bir sabıka kaydım olabilir?"

Cansu, daha fazla bahane üretmek istemediği için Caner'e doğru dönüp büyü ile onu bayılttı.

Caner bayılınca onu sırtına alıp tek başına kaldığı kulübeye gelerek onu bağladı.

"Ah anne, senin yüzünden nelerle uğraşıyorum böyle?"


2 saat sonra


Caner kendine geldiğinde bir sandalyede bağlı olduğunu fark ederek şok içerisinde etrafına bakınmaya başladı.

Caner nerede olduğunu çözmeye çalışırken ağzına gelen acı bir sıvı ile kusmaya başladı.

Bu sesi duyan Cansu hemen eline bir poşet alarak Caner'in önüne koydu.

Kusma işlemini bitiren Caner kafasını kaldırınca Cansu ile göz göze geldiler.

"Sen?"

Caner, Cansu'yu tanımıştı. Aniden kahkaha atarak gülmeye başlayınca Cansu kaşlarını çatarak Caner'e bakmaya devam etti.

"Biliyor musun? Beni hiç şaşırtmadın."

Cansu ellerini önünde bağlayarak alayla cevap verdi.

"Öyle mi? Seni her önüne gelen kaçırıyor mu böyle?"

"Bak, sana hak veriyorum. Ben de senin yerinde olsaydım böyle bir yakışıklıyı kaçırmamak için elimden geleni yapardım. Haklısın yani."

Şimdi gülme sırası Cansu'ya geçmişti.

"Seni çok mu önemsediler? Bu ego normal değil."

Caner de çarpık bir gülüşle karşılık verdi.

"Sen söyle. Önemsenmeyecek gibi miyim?"

Cansu ciddileşerek Caner'in karşısına oturdu.

Tam o sırada Caner'in karnı guruldamaya başlayınca Caner içinden karizmasının yok olduğunu düşünerek kendine sövmeye başladı.

"Önce senin karnını doyuralım da sonra konuşuruz."

Caner alayla gülerek karşılık verdi.

"Çok naziksiniz sapık hanım."

Cansu şaşkınlıkla kaşlarını çatarak mutfağa doğru gitti.

Dolapta hazır olan makarnayı ısıtıp tekrar içeriye döndüğünde Caner'in kendini çözmek için cebelleştiğini fark ederek sırıttı.

"Boşuna uğraşma. Seni ben bile zor çözerim."

Caner başını Cansu'ya çevirip elindeki yemeğe baktı ve istemsizce dudaklarını yaladı.

Cansu bunu fark ederek elindeki makarnayı masaya bırakıp eline aldığı çatala makarnayı doladıktan sonra Caner'in ağzına doğru uzattı.

"Beni kendi ellerinle beslemek mi istiyorsun? Büyük ihtimalle her genç kızın hayalini yaşıyorsun şu anda."

Cansu alayla gülerek elindeki çatalı makarnanın içine atıp bakışlarını Caner'e doğru çevirdi.

"Elin bağlıyken yiyebilmek gibi bir yeteneğin varsa buyur."

Caner bakışlarını makarnaya çevirerek konuştu.

"Ellerimi çözersen daha iyi yiyebilirim bence."

Cansu sinirden dudaklarını kemirerek masanın üzerine oturdu ve makarna kasesini eline aldı.

"Ya benim elimden yersin ya da aç kalırsın."

Caner yine yüzüne çarpık bir gülüş yerleştirerek Cansu'ya baktı.

"Peki, hayranımın isteğini geri çevirmek bana yakışmaz."

Cansu içinden ya sabır çekerek makarnayı doladığı çatalı Caner'in ağzına götürdü.

Caner, bir yandan makarnayı yerken bir yandan da bakışları ile Cansu'yu süzüyordu.

Makarnanın hepsi bitmişti ama Caner hâlâ aç hissediyordu. Cansu bitmiş kaseyi mutfağa götürürken Caner arkasından seslenmek zorunda kaldı.

"Sen bu makarnanın içine ne koydun böyle? Hiç doyurucu değildi."

Cansu neden doymadığını biliyordu. Karnında 10 tane büyücü yumurtası taşıyordu. Doymak için en az 10 tabak yemesi gerekiyordu.

Cansu bu düşüncelerle Caner'in yanına gelerek ellerini çözdü.

"Hayırdır, artık kaçabileceğimden endişelenmiyor musun yoksa?"

Cansu omuz silkerek konuştu.

"Ben yanındayken kaçamazsın zaten. Gel benimle! Bu akşam dışarıda yemek yemek istiyordum zaten."

Caner şaşkınlıkla Cansu'ya bakarak konuştu.

"Eğer evde yemek yoksa sorun değil. Benim için para harcamak zorunda değilsin. Hatta bak biz ne yapalım? Sen beni bırak ben de evime gideyim nasıl fikir?"

Cansu sinirle Caner'in elinden tutarak onu sürüklercesine kulübeden çıkarttı.

Caner etrafına şaşkınlıkla bakarak yutkundu.

"Sen gerçekten bir ormanın içinde kulübede mi yaşıyorsun?"

Cansu sorusuna cevap vermeden onu peşinden sürüklemeye devam etti.

"Bir şeyi merak ediyorum da hoşlandığın erkeğin elinden tutmak nasıl bir his?"

Cansu sorduğu soru karşısında hemen Caner'in elini bırakarak sinirle yüzüne bakmaya başladı.

"Sen benim hoşlandığım biri değilsin. Aksine senden hiç hoşlanmadım."

Caner tam kahkaha atacağı sırada midesinin bulanmaya başlaması ile öğürerek eliyle ağzını kapattı.

Cansu hemen cebindeki poşeti çıkartarak Caner'in ağzına tuttu.

Caner kusarak biraz olsun rahatladı ve şaşkınlıkla Cansu’ya döndü.

"Poşeti cebinde mi taşıyorsun?"

"Çok konuşma da yürü. Hemen yemek yesek iyi olacak. Yediğin makarnayı da kustun zaten."

Caner mide bulantılarına anlam veremeyen bir ifadeyle konuştu.

"Beni bayıltmak için ilaç falan mı verdin? Neden sürekli midem bulanıyor?"

Cansu sorduğu soruyu es geçerek konuştu.

"Sana bahsettiğim restorana da geldik işte. Ne yemek istersin?" diyerek restorana girdi.

"Sen bana bir restorandan bahsetmedin yalnız."

Cansu omuz silkerek eli ile otur işareti yaptı. Caner, Cansu'nun karşısına oturunca garson yanlarına geldi.

"Ne istersiniz efendim?"

"Bize restoranınızda ne kadar yemek varsa hepsinden bir tabak hazırlayın lütfen."

Caner'in şaşkınlıktan ağzı açılmıştı. Kekelercesine konuşmaya başladı.

"Beklediğimiz birileri mi var?"

"Hayır."

"Hasta mısın peki?"

"Hayır."

"İsraf hobin mi var?"

"Ne?"

"Kızım anladım hayranımsın ama bu kadar siparişe gerek yoktu bence."

Cansu kahkaha atarak Caner'e doğru eğildi.

"Bu kadar şeyi yemezsen doyamazsın."

"Beni obur falan mı sanıyor? Obura benzer bir halim de yok ama..."

Caner sessizce söylenirken Cansu, bunu fark ederek konuştu.

"Obur değilsin ama bu kadar yemezsen doymazsın. Bana güven." diyerek göz kırptı.

Caner o sırada Cansu'nun göz kırpmasına takılarak yutkundu.

Garson masayı donattığında Caner hızla yemeye girişmişti. Cansu, Caner’i izlerken yorulduğunu hissetti. Neredeyse 11 tabak yemek bitirmişti.

Yemekler bittiğinde Caner karnını tutarak şaşkınlıkla masadaki boş tabaklara baktı.

"Bana bunların hepsini benim yediğimi söyleme sakın."

Cansu omuz silkerek cevap verdi.

"Bana güven demiştim. Burada bekle, hesabı ödeyip geliyorum."

Caner şaşkınlıkla masaya bakmaya devam ediyordu.

"Ben bir tabağı zor yerim, nasıl 11 tabak yedim?"

Caner bu düşünce ile boğuşurken Cansu hesabı ödeyerek yanına geldi.

"Hadi kalk gidelim artık."

Caner tam ayağa kalkarken aniden gözü kararınca yere düştü.

Cansu derin bir nefes alarak kendi kendine konuşmaya başladı.

"Bu hamilelik biraz zor olacak gibi."