3 Ay önce
Cansu'nun Caner'i unutmasının üzerinden tam 3 ay geçmişti. Bu süre boyunca Cansu eskiden nasıl yaşadıysa öyle yaşamaya devam etmişti. Sert, soğuk, umursamaz bir şekilde 3 ayı devirmişti ama her gece yatağına girerken içinde kocaman bir boşluk hissi oluşuyordu. Buna anlam veremese de gözlerini kapatarak uyumaya çalışıyordu. Uyuduğunda ise rüyalarında hep yardım isteyen birinin sesini duyuyordu.
Cansu artık bu durumdan sıkılmıştı. Çareyi psikoloğa gitmekte bulmuştu.
Psikoloğun karşısına oturarak derdini anlatmaya başladı.
"Rüyalarımda hep aynı sesi duyuyorum. Daha önce hiç bu kadar sık rüya görmezdim."
Psikolog, Cansu'ya koltuğu işaret ederek konuştu.
"Öncelikle koltuğa oturup rahatlayın."
Cansu, denileni yaparak koltuğa oturdu.
"Rüyalarınızda duyduğunuz ses tanıdık mı?"
Cansu tereddüt ederek Psikoloğun yüzüne baktı.
"Bakışlarınızdan anladığım kadarı ile bunu sizde bilmiyorsunuz?"
Psikolog onay bekleyen bakışlarını Cansu'da gezdirdi.
Cansu kafasını olumlu anlamda sallayarak arkasına yaslandı ve karşısındaki duvara odaklandı.
"Geçmişinizde tanıdığınız biri olabilir. Sürekli aynı rüyayı görmek bazen bilinç altınıza yerleşmiş olan birini hatırlamanız için bir uyarıdır. Bu tarz rüyaların detayına inmek gerekiyor. Rüyayı biraz daha açıklar mısınız?"
Cansu, derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.
"Benden sürekli yardım istiyor. Onu unutmamam gerektiğini söyleyip duruyor ama sorun şu ki ben onu tanımıyormuş gibi hissediyorum."
Psikolog derin bir nefes alarak ayağa kalktı. Cansu'nun yanına yaklaşarak sandalyeye oturdu.
"İçinizde ara ara bir boşluk hissi oluşuyor mu peki?"
Cansu, transa geçmiş gibi başını aşağı ve yukarı doğru salladı.
"Siz birini unutmuşsunuz. Çok sevdiğiniz biri... belki de size iyi gelen biri..."
Psikolog düşünceli bir şekilde elini kafasına götürdü.
Cansu alayla güldü.
"Benim sevdiğim hiç kimse olmadı. Sevdiğim birisi olduğunu sanmam."
Psikolog da aynı alayla karşılık verdi.
"Bilinç altınıza birinin yerleştiği kesin. Sevip sevmediginizi zamanla çözeceğiz."
Cansu içine derin bir nefes çekerek devam etti.
"Peki çözümünüz nedir?"
"Hipnoz tedavisi böyle durumlarda kullanılan en iyi yöntemlerden."
Çekmeceden aldığı köstekli saati Cansu'ya göstererek konuşmaya devam etti.
"Şimdi uzanmanı istiyorum."
Cansu, denileni ikiletmeden yapınca Psikolog saati Cansu'nun gözünün önünde sallamaya başlayarak konuştu.
"Şimdi sadece gözlerinle bu saati takip etmelisin."
Cansu, denileni yapıyordu. Amacı sadece bu gördüğü rüyadan bir an önce kurtulabilmekti.
"Şimdi seni en mutlu eden anıyı düşünmeni istiyorum."
Cansu beynini zorladı ama hiç o kadar mutlu olduğu bir an olmadığını fark ederek konuştu.
"Öyle bir anım yok."
Psikolog kaşlarını çatarak Cansu'ya bakıyordu.
"İllaki vardır. Herkesin olur. Biraz daha düşün."
Cansu adeta beynini zorluyordu ama öyle bir anı yoktu.
"Aklıma gelmiyor."
Dedi bıkkın sesi ile.
Psikolog ciddi bir şekilde düşünerek konuştu.
"O zaman gözlerini kapatmanı istiyorum."
Diyerek elindeki saati masasının üzerine fırlattı. Cansu ne yapmaya çalıştığını anlamayarak onun hareketlerini inceliyordu.
"Cansu lütfen gözlerini kapatır mısın?"
Psikoloğun uyarısı üzerine gözlerini kapattı. Gozleri kapalı iken çok güçlü bir ışık göz kapaklarından içeriye sızmak ister gibiydi. Cansu, göz kapaklarını sıkmaya başlamıştı. Sanki gözlerini açarsa kör olacak gibi hissetmişti.
"Bu ışığı gözümün önünde neden tutuyorsun?"
Adeta dişlerinin arasından tıslar gibi konuşmuştu.
Psikolog alayla cevap verdi.
"Ben ışık tutmuyorum. O senin zihninde ki bir parlama sadece."
Cansu gözleri kapalıyken kaşlarını çattı.
"Şimdi ne gördüğüne odaklanmalısın."
"Hiç bir şey görmüyorum."
"Odaklanmaya çalış."
Tam o esnada Cansu'nun hissettiği beyaz ışık siyah bir ışığa dönüşüverdi ve Cansu da bu siyah ışığın tam ortasında duruyordu.
Hayatı karanlığın içinde geçmiş olan bu kız ilk defa karanlıktan korktuğunu hissetmişti.
Etrafında oluşan gölgeler kahkaha atarak Cansu'nun etrafında çember oluşturmuştu.
Cansu hayatında ilk defa titrediğini hissetmişti. Elini üşüyormuş gibi kollarına sararak başını istemsizce önüne doğru eğdi.
"Ucube."
"Ucube."
Çevresindeki çember büyümeye devam ederken aynı şeyi tekrarlamaya başladılar.
Cansu elini kollarından kulaklarına çıkartarak bağırmaya başladı.
"Susun!"
Onun sesi etrafındaki seslerden daha cılız çıkmıştı. Cansu ilk defa ağlıyordu. Ağlamasının sebebi unutmak istediği geçmişinin yeniden canlanmasıydı.
O ellerini kulaklarında tutmaya devam ederken aniden ellerinin üzerinde hissettiği bir sıcaklıkla savunmasız küçük bir çocuk gibi geri çekilmeye çalıştı ama ellerini tutan eller sıkılaşmıştı.
Elini tutan eller hızla Cansu'nun ellerini kulaklarından uzaklaştırarak ellerinin arasına hapsetti. Cansu panikle başını kaldırarak ellerin sahibine doğru baktı ama yüzünü görememişti. Sadece bir gölgeden ibaretti o ellerin sahibi ama diğer gölgelerden bir farkı var gibiydi.
Etrafındaki kalabalık daha yüksek sesle o kelimeyi telaffuz etmeye başlamıştı.
Cansu sinirle ellerini kendine çekmeye çalıştı ama başarılı olamayarak kaşlarını çattı ve o ellerin sahibine bakmadan konuştu.
"Ellerimi bırak."
Ellerin sahibi ellerini inat eder gibi daha çok sıktı ve ilk defa konuşmaya başladı.
"Onlar sana ucube dedi diye ucube olmuyorsun."
İşte o an sesinin tonu ve kurduğu cümle Cansu'nun kalbini tekletmişti. Yüzüne bakmak için çırpındığını hissetmeye başlamıştı ama göremiyordu. O an gözlerine lanet okudu, hafızasına lanet okudu, kendine lanet okudu...
Görememek ilk defa çok kötü hissettirmişti.
"Cansu, Cansu, Cansu..."
Birisi adını ard arda telaffuz ederken kulakları çınlamaya başlamıştı. Etrafına bakınca kimseyi göremeyerek yeniden gözlerini elinin üzerimdeki ellere çevirdi.
"Kimsin sen?"
Döküldü dudaklarından. Bu soruyu daha çok kendine soruyormuş gibiydi. Etrafındaki gölgeler kaybolmuşken karşısındaki gölge hâla duruyordu ve Cansu, ilk defa onun da diğerleri gibi kaybolmasını istemediğini fark ederek yutkundu.
"Beni hatırlamalısın Cansu. Yoksa her şey için çok geç olabilir. Sana güveniyorum, sana inanıyorum. Beni terk etmeyeceğini biliyorum."
Her bir cümlesi git gide daha sessiz bir hal aldı ve en sonunda da kayboldu. Artık karanlığın içinde tek başınaydı.
"Cansu..."
Adının yine telaffuz edilmesi ile karanlık kayboldu ve yerini yine beyaz bir ışık aldı. Bu sefer beyaz ışıkta kaybolunca Cansu gözlerini aralayıp etrafına bakındı. Karşısında Psikoloğu görünce içine bir karanlık hissi çökmüştü. Boş duvara bakışlarını çevirerek konuştu.
"Haklıydınız. Ben birini unutmuşum. Hem de çok değer verdiğim birini."
***************************************
2 Ay sonra
Caner'in ağzından
Gözlerimi zorlukla araladığımda yoğun ışık ile sızlayan gözlerimi kırpıştırıp kalkmaya yeltendim ama ağzıma gelen yakıcı sıvı ile Boğazımda ve midemde oluşan yanma hissi kalkmama engel olmuştu.
Gözüm önce koluma sonra da karnıma kaydı. Kolumda serum vardı ve karnımın şişi inmişti. Hala biraz göbeğim olsa da eskisi kadar fazla değildi ama midemde inanılmaz bir yanma hissediyordum.
Ben bunları düşünürken kapının açılması ile düşüncelerimden sıyrıldım. Doktor bana gülümseyerek yanıma geldi ve değerlerimi kontrol ederek konuşmaya başladı.
"Değerlerin normale dönmüş. Ne yalan söyleyeyim öleceğini düşündük. Bu kadar acıya dayandığına göre güçlü bir bünyen olmalı."
"Neler oldu. Midemde korkunç bir yanma hissediyorum."
Diye tedirginlikle sorunca doktorun yüzü garip bir ifadeye bürünmüştü.
"Sen benim doğum yapan ilk erkek hastamsın. Midende ki yanma hissi çok normal çünkü rahmin olmadığı için bebek midende gelişimini tamamlamış bu yüzden sezaryenle bebeği çıkardığımızda miden de normal boyutuna döndü. 3-4 Hafta miden de yanma ve ağrı hissedebilirsin. Çünkü miden 8 aydır işlevini gerçekleştirememiş ve bunun sonucu da biraz acılı olacak. Bu yüzden sana mide koruyucu ve ağrı kesici yazdım. İlaçlarını vereceğim reçeteye göre aksatmadan iç ve 1 hafta sonra da rejime başla. Çok geçmiş olsun."
Diyerek odadan çıktı. Ben de anlattığı şeyleri sindirmeye çalışarak boş gözlerle etrafıma bakıyordum. Ben etrafıma bakarken kapı tekrar açıldı ve bu sefer içeriye hemşire girmişti. Boş gözlerle hemşireye bakarken elinde pembe bir havluya sarılı bir şekilde bir bebek tuttuğunu fark ederek panikle gözlerimi kaçırdım.
'Lütfen düşündüğüm şey olmasın.'
'Lütfen düşündüğüm şey olmasın'
İçimden geçirdiğim şeylerle birlikte hemşirenin adımları daha çok yaklaşmıştı.
"Caner bey, tebrik ederim bir kızınız oldu."
Gözlerim dehşetle açılınca o bebeği çoktan yatağımın yanına bırakmış kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı.
"Hey!"
Arkasından bağırsamda o çoktan odadan çıkmıştı. Yanımdaki bebek ağlamaya başlayınca bebeğe bir uzaylıya bakıyormuş gibi bir bakış atarak yatakta kaydım ve kendimi bebekten uzaklaştırdım.
Nefes alış verişlerim hızlanmıştı ve bakışlarımı odada gezdirerek ayağa kalkmaya yeltendim ama başarılı olamayınca ellerimle kulaklarımı kapattım. Onun ağlaması sinirlenmeme neden olmuştu. Onun yüzünden çektiğim acılar gözümün önüne gelince bağırmaya başladım.
"Neden sen de onlar gibi yanmadın?"
"Yaşamaman gerekirdi."
Kendi kendime yaptığım konuşmalarla bebeğin ağlamaları şiddetlenmişti.
Ben nasıl bir belanın içindeydim böyle. Lanet hâla etkisini göstermeye devam ediyordu.