Caner'in ağzından


Yüzümde sinir bozucu bir gülümseme ve kucağımda bebekle birlikte hastane kapısının önündeydim. Bugün taburcu olmuştum ve bebeği zorla kucağıma vermişlerdi. Sesimi bile çıkaramamıştım. Sinir bozukluğu ile kahkaha attığımda bebek ağlamaya başladı. Gözlerimi bebeğe çevirdiğimde sinirle soludum.

"Bir de ciddi ciddi ağlıyor musun? Lan ben senin yüzünden ölüyordum ona rağmen böyle ağlamadım sen cidden ağlıyor musun?"

Konuşmam üzerine ağlaması gülücüklere dönüşünce bebeği ellerimle yukarıya kaldırarak cidden neye güldüğünü anlamak için incelemeye başladım. Bu hareketim ile kahkaha atmaya başlayınca bebeği elimle ters çevirerek sırtına bakıp konuştum.

"Bu bozuk mu? Bebek yerine oyuncak mı verdiler bana?"

Bebek uğunurcasına kahkaha atmaya devam ederken yüzümde oluşmaya başlayan tebessümüme engel olamaya çalışarak kaşlarımı çattım.

"Bu gerçekten bozuk. Böyle bebek hayatım boyunca hiç görmedim."

Bebeği tekrar eski pozisyonuna getirerek ilerlemeye başladım. O sırada aklıma Cansu gelince yüzümün düşmesine engel olamamıştım. Onu bulmalıydım. Onun öldüğünü düşünmüyordum. Böyle bir ihtimal bile yoktu benim için.

Ben düşüncelerle boğuşurken yüzümde hissettiğim yumuşak ve küçük ellerle birlikte bakışlarımı kucağımda ki velete çevirdim. Yeni yeni çıkmaya başlayan sakallarıma elini sürterek gülüyordu. Büyük ihtimalle gıdıklanıyordu. Bakışlarımı ondan çekerek gülmemek için dudaklarımı ısırdım ve telefonumu cebimden çıkarttım.

Hemen rehbere girerek Murat'ı aradım. Bana ancak o yardım edebilirdi.

İlk çalışta telefonu açınca hızla konuştum.

"Murat buluşmamız lazım."

"Caner? Bir dakika şu an şoktayım. Abi nasılsın? İyi misin? Lan kendimi sevgilisi askerden dönmüş hatun gibi hissediyorum."

Murat'ın ard arda kurduğu cümlelerle konuşmaya devam ettim.

"İyiyim ama başım belada. Konuşmalıyız."

Tam o esnada bebek yeniden ağlamaya başlayınca gözlerimi irice açarak bebeğe baktım.

"Lan o ses ne? Neredesin sen?"

"Murat yüzyüze konuşalım."

"Tamam ben Çekmeköy tarafındayım. Gel bekliyorum."

Göremeyeceğini bile bile başımı olumlu anlamda sallayarak telefonu kapattım. Kucağımda ağlamaya devam eden bebeğe sinirli bir yüz ifadesiyle bakarak konuştum.

"Aldık başımıza belayı. Hadi bakalım."

Çekmeköye sonunda geldiğimde bebek de çokdan uyumuştu.

Telefonu tekrardan elime alarak Murat'ı arayacağım sırada omzumda hissettiğim el ile hızla arkama döndüm.

"Kardeşim, ne iş?"

Gözleri ile kucağımdaki bebeği işaret ederken bir yandan da sigarasını içiyordu.

"Bu bebeği yetimhaneye yazdırmalıyız. Ayrıca Cansu'dan kaç gündür haber yok onu bulmalıyız ve bunları yaparken de yardımına ihtiyacım var."

Murat beklenmedik bir şekilde ciddileşerek elindeki sigarasını yere atıp ayağıyla söndürdü ve bebeğe bakarak konuştu.

"Yetimhane derken? Ailesi nerede ki?"

Sesinde ki o garip tınıyı yakalamıştım. Murat yetimhanede büyümüş bir çocuktu ve ben böyle diyerek onun acısını yeniden hatırlamasını sağlamıştım. Bu durumu toparlamak için konuştum.

"Bu bebeğin ailesi onu çöpe atmış. Ben de onu buldum ve..."

Eli ile susmamı işaret edince cümlem yarıda kalmıştı. Gözleri hâla bebeğin üzerindeydi.

"Onu yetimhaneye yazdırmak zorunda mıyız? Bir çocuğun yetimhanede büyümesi çok zor bir durum. Ona bakamaz mısın?"

Bana sorduğu soru ile yutkunarak konuştum.

"Ben bebek bakmayı bilmiyorum oğlum nasıl bakayım?"

"Yapma Caner. Benim bakamayacağımı biliyorsun. Benim daima kaldığım bir ev yok. Bir oradayım bir burada ama sen bakabilirsin."

Durdu, sıkıntılı bir nefes verdi ve devam etti.

"Bir çocuğun daha yetimhanede büyümesine izin veremeyiz."

Haklıydı ama ben bu çocuğa her baktığımda çektiğim o acılar gözümün önüne gelecekti. Ben de sıkıntılı bir nefes vererek bebeği Murat'a doğru uzattım.

"Tamam ben bakacağım ama biraz sen tutar mısın? Kollarım ağırdı da."

Bebeği kollarına bıraktı bırakmaz ağlamaya başlayınca Murat şaşkınca bana baktı.

"Lan ne ara aranızda bağ oluştu? Bu niye böyle ağlıyor?"

"O bebek bozuk."

Aklıma gelen ilk şeyi söyleyince Murat bana akıl hastasıymışım gibi bakmaya başlayarak konuştu.

"Harbi mi kardeşim? Pili nerde bunun? Çıkartalım da sussun."

Yaptığı espri ile birlikte bebeği yeniden benim kucağıma verince bebeğin ağlaması yerini gülmeye bırakmıştı.

"Murat oradan bakınca palyaço gibi mi duruyorum?"

Murat, elini bir kamera gibi yaparak uzaktan bana doğru tuttu ve ciddiyetle konuştu.

"Hayır kardeşim. Buradan bakınca bebeğin annesi gibi duruyorsun."

"Ne annesi? Kıza benzer bir halim mi var? Olsa olsa babası gibi olurum."

Verdiğim bu anlamsız ve sert tepki ile Murat gülmeye başlayarak konuştu.

"Sakin ol şampiyon. Mecazi Mürsel yaptım. Annesi gibi dedim diye annesi olacak halin yok ya."

Onu arkamda bırakarak ilerlemeye başladım. Murat'ın esprilerini genelde umursamazdım ama bu esprilerin gerçeklik payı vardı ve bu da canımı sıkmıştı.

"Ee nereye gidiyoruz şampiyon? Aldın çocuğunu koşturuyorsun."

Sinirle ona döndüm ve marketi işaret ederek konuştum.

"Al şu bebeği ben de yemek alayım açtır şimdi durduk yere ölmesin."

Murat'a bebeği atarcasına verince Murat resmen bebeği havada yakalamıştı.

"Böyle olmaz ya direk kafama fırlatsaydın."

Arkamdan söylendiğini duymazdan gelerek markete girdim ve gözüme 1 litrelik sütler çarpınca elime alıp kasaya ilerledim.

Bebek sonuçta sütle beslenirdi ve bu onun için en iyi besin kaynağıydı.

Marketten çıkınca Murat'ın ağlayan bebeği susturmak için kılıktan kılığa girdiğini görünce gülmemeye çalışarak yanına yaklaştım.

"Al!"

Elimde ki sütü Murat'a doğru uzatınca Murat bana 'bu ne?' bakışı atmaya başlamıştı.

"Ağlamasını durdurmak istiyorsan onu besle!"

Ciddiyetle ve emir vererek konuşmuştum. Murat bana bir kaç saniye baktıktan sonra konuştu.

"Ciddi misin yoksa salağa mı yatıyorsun?"

Neden öyle dediğini anlamayarak kaşlarımı kaldırdım.

"O sütü sen bana ver ve bebeği tut!"

Şimdi o bana emir veriyordu. Benim aksine bebeği nazikçe kucağıma bırakarak markete girdi. Bebek yine benim kucağıma geldiği için ağlamayı bırakmıştı.

"Cansu, neredesin?"

İçimden geçeni seslice dile getirerek sırtımı arkamdaki duvara yasladım. Murat marketten çıkınca elinde tuttuğu mamaya ve biberona bakıp yaptığım aptallığın farkına vardım.

Biberonu bana doğru uzatınca şaşkın bir şekilde yüzüne doğru baktım.

"Oğlum ne bakıyorsun mal mal. Alsana, içersene bebeğe. Uzaydan mı geldin lan?"

Biberonu elinden alarak bebeğin ağzına sokunca Murat dehşet icerisinde elimden biberonu aldı.

"İstersen elin değmişken çocuğa bademcik ameliyatı da yap kardeşim."

"Bu kadarlık bebeklere bademcik ameliyatı mı yapılıyor?"

Ciddi bir şekilde sorduğum soru ile Murat bebeğe acımış gibi bakarak konuşmaya devam etti.

"Sen bence bu bebeği yetimhaneye kayıt ettir. Senin elinde olmaktansa yetimhanede olması daha sağlıklı gibi geldi."

"Niye ben bakamaz mıyım?"

Murat eli ile ağzına fermuar yapıp omuzlarını silkti.

"Murat?"

Soru sorar gibi konuşunca Murat bir yandan bebeği beslerken bir yandan da kaşlarını çatmıştı.

"Cansu'yu bulmama yardım eder misin?"

"O çatlağı neden arıyorsun ki?"

Murat'ın söylediği şey ile şimdi de kaşlarını çatma sırası bana geçmişti.

"Neden çatlak dedin?"

"Onun yüzünden hasta oldun. Ameliyat olmak zorunda kaldın ve annenin ölüsüne bile gelemedin."

Son söylediği şey beynimden vurulmama neden olmuştu.

"Annem öldü mü?"

Bebeği tutan kollarım gevşediğinde Murat hızla bebeği kucağına aldı.

"Haberin yok muydu?"

O an ne olduğunu anlamadan annemle kaldığımız eve doğru koşmaya başladım. Mesafenin ne kadar fazla olduğu umurumda değildi. Ben annemin öldüğüne inanmak istemiyordum. Onu o evde bulabilme ihtimalim midemde oluşan yanmanın bile önüne geçmişti. Annem ölemezdi...