Caner'in ağzından
Gözlerimi araladığımda nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Gördüğüm her şey rüya mıydı acaba diye içimden geçirerek yatakta doğruldum. Odanın kapısı aniden açılınca irkilerek geriye doğru sıçradım.
"Ooo uyanmışsın sonunda. Neredeyse 1 gün olacak. Ne yalan söyleyeyim bir ara öldüğünü falan düşündüm."
Bedenimi ele geçiren siniri belli etmemeye çalışarak yataktan kalkıp sapık kızın karşısına dikildim.
"Evet, henüz ölmedim ama planın o yönde galiba. Tahminen ne zaman bırakırsınız beni Sapık Hanım?"
Karşımdaki kızın sinirlendiğini anlayarak zevkle sırıttım.
"Birincisi, benim adım sapık değil, Cansu. İkincisi de şu saatten sonra seni bırakmam ölüme terk etmekle eş değer."
Bu kız da gözümde diğer kızlardan farksızdı. Beni kaybetmemek için yalan söyleyip koruyucummuş gibi davranıyordu.
"Bak, benden istediğin her ne ise sana vereceğim. Bu manevi olsa bile fark etmez. İstersen 1 günlüğüne sevgilin bile olurum ama şimdi annem beni merak etmiştir. Kadıncağız hasta, onun için üzülüyorum."
Cansu denen kız karşımda sinsi bir şekilde sırıtmaya başlayınca onun psikolojik problemleri olduğunu düşünmeden edemedim.
"Annen sadece cezasını çekiyor. Sen de onun cezasının bir parçasısın."
Ne saçmalıyordu bu?
"Ne saçmalıyorsun sen? Annem ne yaptı ki?"
Hayatımda ilk defa sinirlendiğimi hissediyordum. Tanımadığım bir kız annemin yaptığı yanlıştan bahsedip duruyordu.
"Artık sana her şeyi anlatmamın vakti geldi."
İçimden bir zahmet diye geçirdiğimde karnımın guruldama sesini duyarak daha çok sinirlendim.
"Daha az önce yemedim mi? Neden sürekli acıkıyorum?"
"Sakin ol! Yemek yerken sana her şeyi anlatacağım. Sofrayı çoktan kurdum zaten."
Onu dinlemeden odadan çıkarak kurmuş olduğu sofranın başına oturdum.
Onun ayakta dikilip bana baktığını fark edince başımla otur işareti yaptım.
O da karşıma oturunca elime kaşığı alarak onun yüzüne baktım.
"Anlatmaya başlamak için davetiye mi bekliyorsun?"
Cansu, öksürükle boğazını temizleyerek konuşmaya başlayınca derin bir nefes alıp dinlemeye koyuldum.
"Öncelikle en başından başlamalıyım sanırım."
Bu cümleden sonra o da derin bir nefes aldı.
"Sen 3 yaşındayken annen ve baban bir tarikatta çalışıyordu. Bu tarikatın amacı, büyücüler topluluğunu yok etmekti."
Onun söylediği şeyle yemek boğazıma takıldı ve öksürmeye başladım. Elime geçirdiğim suyu kafama dikerek zar zor kendime gelmiştim.
"Ben sana masal anlat demedim yalnız. Gerçekleri duymak istediğimi söyledim."
Cansu da aynı sakinlikle cevap verdi.
"Gerçekleri anlatıyorum zaten. Sadece dinle."
Daha ne kadar saçmalayacak merak ettiğim için devam etmesini söyledim.
"Benim annem geleceği görebilen bir büyücüydü."
"Kızım sen ne yaşıyorsun? Bu nasıl bir psikoloji?"
"Susacak mısın yoksa anlatmaktan vaz mı geçeyim?"
Elimle ağzıma fermuar işareti yaparak dinlemeye devam ettim.
"Annem gelecekte büyücülerin soylarının tamamen kuruyacağını biliyordu. Bunun için tüm evli büyücüleri meydana toplayarak hepsini tıbbi laboratuvara gönderdi. Hepsinden sperm ve yumurta alıp dışarıda dölledi ve 10 tane döl elde etti. Amacı bu dölleri zamanı gelince bebek sahibi olmak isteyen evli çiftlere vermekti. Böylece büyücülerin soyu devam edecek ve biricik kızı gelecekte yalnız yaşamayacaktı."
Ben yemeği şapırdatarak yediğim için konuşmayı bırakıp bana bakmaya başlamıştı.
"Anlat lütfen. Yemek yerken masal dinleyince güzel oluyor."
Gözlerini devirerek anlatmaya devam etti.
"Ama senin ailen haberi almıştı. Büyücülerin soylarının devam etmesine karşı oldukları için gizlice döllerin olduğu laboratuvara geldiler. O dölleri yakarak büyücülerden kurtulacaklardı ama işleri istedikleri gibi olmadı ve annem onları yakaladı. Babanı idam ettirerek öldürdü ama annen 'Benim çocuğum var, beni ona bağışlayın.' diye yalvarınca anneni öldürmek yerine seninle cezalandırmanın canını daha çok acıtacağına karar verildi. Annem o 10 tane dölü dondurarak senin vücuduna yerleştirdi. Bu döller bir büyücüyle temasa geçtiğinde çözülecek ve gelişmeye başlayacaktı. Bu yüzden annen senin arkadaş olduğun herkesi araştırarak büyücü olup olmadıklarını anlamaya çalışıyordu. Bu stres anneni hasta etti ve şimdi yatalak olduğu için seninle yeterince ilgilenemiyor."
Ben duyduklarım karşısında kendimi tutamayarak kahkaha attım.
"Eee kitabını yazdın mı bari? Bu hikayede iş var bak ben diyeyim."
"Dalga geçmiyorum. Mide bulantıların, baş dönmelerin, 11 tabak yiyemeden doyamamaların hep bu yüzden."
"Seni tebrik ediyorum. Gerçekten hepsini mantık çerçevesine oturtmuşsun bravo. Bir kere dediğin gibi karnımda 10 tane yumurta olsaydı hissederdim değil mi? Ayrıca o yumurtalar kaslarımdan kendilerine yer bulamazlar zaten."
Cansu kahkaha atınca kaşlarımı çattım.
"Bak ben bu kasları yapmak için 2 senemi harcadım. O yüzden anlattığın hikaye bir kurgudan ibaret."
Elimi karın kaslarımı yoklamak için karnıma götürdüğümde kaslarımı hissedemeyerek kaşlarımı daha çok çattım.
"O zaman sana kötü bir haber vereyim. Karın kasların çoktan erimiştir."
Hayır, bu tamamen saçmalıktan ibaretti. Hızla tişörtümü yukarıya sıyırarak kaslarımı elimle ve gözümle yoklamaya çalıştım ama karnımda kas namına hiçbir şey hissedemiyordum. Sadece hissettiğim şişkinlikti. Kilo mu alıyordum? Yutkundum.
"Bu olamaz. 2 senem, kaslarım..."
Cansu'nun kahkahası sinirimi bozunca başımı kaldırarak yüzüne baktım.
"Komik değil. Gerçekten 2 senem 1 gecede heba olmuş olamaz. Hayır, ben bunu kabul edemem."
Ne yapacağımı düşünerek kafamı kaşıdım.
"Bu laneti kaldırmanın bir yolu olmalı. Hastaneye gidip ameliyat mı olsam?”
Cansu başını olumsuz anlamda salladı.
"Lanetler tıbbi yollarla bozulamazlar. Eğer ameliyat olursan vücudun 10 yumurta yerine daha fazla yumurta üretir."
Yutkundum. Hayatımda ilk defa çaresiz hissediyordum.
"Gelişimin bu evrelerinde çok fazla yürümelisin. 5. ay ayağa bile kalkamayacaksın . O yüzden bu günlerinin kıymetini bil. Hadi yemeği bitirdiğine göre gidebiliriz artık."
"Nereye?"
"Alışverişe tabii ki. Kot pantolonunu ilerleyen zamanlarda giyemeyeceksin. Belini sıkmayan pijama takımı alsak hiç fena olmaz."
Cansu ayağa kalktığında ben hâlâ oturup boş boş bakınıyordum.
"Kalkmayı düşünmüyor musun?"
Psikolojik olarak çökmüş hissederek ayağa kalktım. Cansu, kalktığımı görünce arkasını dönerek ilerlemeye başladı. Ben de peşinden yavaş adımlarla yürüyordum.
Kulübeden çıkınca Cansu yine arkasını dönerek bana baktı.
"Kaplumbağa falan mısın? Neden bu kadar yavaşsın."
Panikle konuştum.
"Hızlı yürümek onları kızdırmaz mı?"
Cansu kahkaha atmaya başlayarak konuştu.
"Onlar sadece bir bebek ve kızmanın ne demek olduğunu bilmiyorlar. O yüzden hızlan."
Hızla yanıma gelerek kolumu tutup beni hızlandırdı ama benim gözüm kolumu tutan eline takılmıştı. Onunla temas etmek beni heyecanlandırmış mıydı?
"Kalbin neden bu kadar hızlı senin?"
Cansu'nun sorduğu soru ile bakışlarımı kaçırarak yutkundum. O kadar hızlanmıştı ki dışarıdan duyuluyordu.
"Saçma sapan soru soruyorsun. Tabii ki de karnımdaki bebeklerden korktuğum için hızlandı, başka neden olacak?"
"İyi, görünüşe göre adımların hızlandı, bir zahmet kendin yürü artık.” diyerek elini kolumdan çekince boşluğa düşer gibi hissettim ama belli etmeyerek alayla konuştum.
"Sen de iyi alıştın yalnız. Her fırsatta temas etmek hoşuna gidiyor olmalı."
Cansu gözlerimin içine bakarak yutkundu. Neden böyle baktığını anlamamıştım.
"Caner?"
Adımın ağzından çıkma şekli kalbimin daha hızlı atmasına neden olmuştu. Neden böyle saçma şeyler hissediyordum?
"Neyse. Gidelim."
"Neden neyse dedin? Ne söyleyecektin?"
Cansu omuz silkerek konuştu.
"Şimdi söylersem olmaz. Utanmanı istemem. Zaten alışveriş merkezine de geldik." diyerek içeriye girdi. Ben de neden söyleyeceği şeyi söylemediğini düşünerek onu takip ettim.
Alışveriş merkezine girdiğimizde Cansu direkt pijama takımına yöneldi. Ben de onu izliyordum. Eline aldığı ayıcıklı pijama ile gülümseyerek bana doğru döndü.
"Bu sana yakışır bence. Kabinde denesene bir."
Şaşkınlıkla elinde tuttuğu ayıcıklı pijamaya bakarak konuştum.
"Ciddi misin, dalga mı geçiyorsun?"
Cansu'nun ciddi bir ifadeyle bana bakması ile kafamı olumsuz anlamda sallayarak konuştum.
"Bir insanda hiç mi moda anlayışı olmaz. Ayıcıklı ne? Ben Pepee’li severim."
"Hmm tamam Pepee’li arayalım o zaman."
Onun ciddi ciddi Pepee’li pijama aramaya başlaması ile hızla kolunu tutarak sessizce fısıldadım.
"Kızım dalga mı geçiyorsun? Erkek adamın ne işi olur böyle şeylerle?"
Cansu da gülümseyerek konuştu.
"Sen yoksa hâlâ karizmanı mı düşünüyorsun? Karnın davul gibi şiştiğinde karizman kalmayacak zaten."
Söylediği gerçekle sıkıntılı bir nefes aldım. O da doğruydu.
"O zaman şunu dene bir."
Eline aldığı sade pijama takımını bana göstererek salladı.
Elinden takımı alarak kabine doğru yürürken konuştum.
"Denerim ama göstermek için çıkmam."
"Çıkacaksın."
"Kesin de çıkarım aynen. Daha çok beklersin."
Söylenerek kabine girip üstümü çıkarttım. Kabinin aynasına baktığımda gözüm istemsizce eriyen karın kaslarıma kaydı. Karnımda kas namına hiçbir şey kalmamıştı. Sinirle elimde tuttuğum pijamayı üzerime geçirdim. Pantolonu da giyince pantolonun lastiğinin olmadığını fark ettim.
"Bu benim belimde durmaz."
"Giydiysen çık da bakayım bir."
Cansu'nun sesi ile belimden düşen pantolonu hızla çıkartıp kot pantolonumu elime aldım ama aniden kabinin kapısı açılıp Cansu içeriye dalınca elimde pantolonla yarı çıplak bir vaziyette kalakaldım.
Cansu hemen eli ile gözünü kapatarak konuştu.
"Ne kadar yavaşsın ya, alt tarafı pijama giyeceksin."
Onun utandığını fark ederek onu daha çok utandırmak adına konuştum.
"Evet yavaş olabilirim ama ne yalan söyleyeyim ben bu kadar arsız bir kız görmedim. Beni çıplak görmeyi bu kadar çok mu istiyorsun?"
Ellerini gözlerinden çekmeden geri geri giderek kabinden çıkıp perdeyi tekrar kapattı.
"Denemene gerek yok, üstünü çıkart benim seçtiğim pijamaları alacağız."
"Üstümü mü çıkartayım? Öyle dışarı çıkamam ama ayıp olur."
"Ya of! Eski kıyafetlerini giy yani."
Kahkahama engel olamayarak bir kahkaha patlatıp üstümü değiştirdim ve kabinden çıktım.
Cansu yüzüme bakmadan koşarcasına ilerliyordu. Ben de ona yetişmek için hızlanıyordum ama nafile. Kız rokete bağlamıştı. Sonunda kremlerin olduğu tarafa gelince gözüne kestirdigi bir kremi alıp üzerini okumaya başladı.
"Güzel, bu işe yarar."
"O ne kremi?"
"Çatlak kremi."
Aklıma gelen şeyle sırıttım.
"Ar damarına mı süreceksin? Çatlamasın diye."
O da aynı sinsilikle sırıtarak karşılık verdi.
"Hayır canım, senin karnında hamilelikten dolayı çatlaklar oluşacak, onlar için aldım."
Tükürüğüm soluk boruma kaçtığı için birkaç saniye öksürdüm.
"Kaslarımın erimesi yetmiyor bir de karnım mı yarılacak?"
Cansu gülerek bana arkasını dönüp ilerlemeye devam etti. Ben de arkasından bağırıp onu takip ediyordum.
"Hey sana diyorum! Ben bu işte yokum. Hamilelikten istifa ediyorum. Büyücü müsün nesin bir büyü yap da bitsin bu iş."
"Yapılan büyü bozulamaz."
"Hay ben böyle işin."
Ben söylenirken aniden gelen silah sesi korkudan sıçramama neden olmuştu. Çünkü bu ses çok yakından gelmişti.
"Cansu, duydun mu?" diyerek Cansu'ya doğru döndüğümde Cansu'nun omzunu tuttuğunu görerek panikle yanına koşmaya başladım.
"Sakın yanıma gelme. Hedef ben değilim, sensin."
Cansu'nun bağırması ile olduğum yerde durarak etrafıma bakınmaya başladım.
Ben etrafıma bakınırken bir el daha ateş edildi ama yine kurşun bana isabet etmemişti.
"Ne duruyorsun kaçsana!"
Cansu'nun acı ile önümde siper olduğunu fark ederek konuştum.
"Kim bunlar?"