Cansu'nun ağzından


Caner acıdan bayılmıştı. Sinirle hâla yanımızda duran Caner'in arkadaşına doğru döndüm.

"O yumruğu atmak zorunda mıydın?"

Murat denen oğlan şaşkınca yerde yatan Caner'e bakıp konuştu.

"Onun nesi var? Ben gerçekten çok sert vurmadım."

Sabır dilenircesine gözlerimi devirerek Caner'in yanından kalktım.

"Uzun bir süre Canerle görüşmeyeceksin zaten. O yüzden bilmene gerek yok."

"Ne demek bilmene gerek yok? Canerle ben kardeş gibi büyüdük. Sen yokken onun yanında ben vardım ve ona her ne oluyorsa bunu bilmeye hakkım var."

Bunu söyledikten sonra gözlerini kaçırarak devam etti. Büyük ihtimalle gözleri dolmuştu.

"Caner'e bir şey mi yaptın? Bilmek istiyorum."

Alayla gülerek karşılık verdim.

"Evet, arkadaşını zehirledim."

"Dalga geçmenin sırası değil. Ne oldu bilmek istiyorum."

Aklıma gelen en mantıklı yalanı söyleyiverdim.

"Karnında bir kitle var. Ameliyat olması lazım."

Murat endişeli bir şekilde yerde yatan arkadaşına bakarak konuştu.

"Bu yüzden mi karnı şişmiş?"

Başımla onaylayarak hâla yerde baygın bir şekilde yatan Caner'e yaklaşıp onu yerden kaldırmaya çalıştım. Bunu gören Murat hızla yanıma koşarak Caner'i sırtına alıp konuştu.

"Nereye gideceksiniz? Yardımcı olacağım."

"Havaalanı."

Şaşkınlıkla yüzüme baktı.

"Ne yapacaksınız orada?"

"Karnındaki kitlenin sağlıklı bir şekilde çıkarılması için ameliyatını yurt dışında ki en iyi doktorlar tarafından olması gerekiyor."

İçimden kendimi tebrik ettim. Başkası olsaydı ayak üstü bu kadar yalan uyduramazdı.

"Peki bu ameliyattan sonra kesin iyileşecek mi?"

Başımı olumlu anlamda salladım. Murat o sırada bir taksi durdurarak Caner'i sırtından indirip arka koltuğa oturttu. Ben de Caner'in yanına geçince Murat kapıyı kapatıp şoför koltuğunun yanına oturdu.

Caner, hareket etmeye başlayınca hemen büyü yaparak onun biraz daha baygın kalmasını sağladım. Şu an uyanması hiç iyi olmazdı.

Araba havaalanında durunca Murat hemen Caner'i sırtına alarak bana doğru döndü.

"Uçağınız saat kaçta?"

"10 dakika..."

Uçak görüş alanıma girince cümlemi tamamlamadan devam ettim.

"İşte bu bizim uçağımız."

Başıyla onaylayarak uçağa doğru ilerlemeye başladı. Ben de onu takip ediyordum. Uçağa binerek Caner'i sırtından indirip koltuğa oturttu.

"Telefonunu alabilir miyim?"

Neden telefonumu istediğini anlamayarak yüzüne baktım.

"Onunla ilgili her detayı bana anlatman gerekecek. Bu yüzden telefon numaramı kaydetmelisin."

Onu bir an önce başımdan def etmek için telefonumu çıkartarak ona verdim. Telefonu alıp numarasını kaydedince bana geri verdi.

"Ameliyat süreci baslar başlamaz bana bilgi vermeni istiyorum."

Gözlerimi devirerek başımı olumlu anlamda salladım.

Son bir kez arkadaşına bakarak uçaktan indi. Ben de Caner'in yanına oturarak bakışlarımı Caner'e doğru çevirdim.

Uyurken çok masum görünüyordu. Bakışlarımı yüzünden karnına doğru çevirdiğimde karnının biraz daha belirginleştiğini fark ettim. Henüz ilk ay bitmişti ama dışarıdan bakıldığında rahatlıkla fark edilebiliyordu. Elimi karnının üzerine koyduğumda bebeklerin hareketini hissetmiştim. Bu hamilelik Caner için gerçekten zor olacağa benziyordu. Şimdiden bu kadar hareket ediyorlarsa 3. Ay bu dayanılamayacak bir boyuta ulaşırdı ve sadece hareketle de sınırlı kalmaz, yerine tekrarlanan sancılarda eklenirdi.

Bu düşüncelerle birlikte iç çektim. Onu yeterince tanımıyordum ama bu lanet yüzünden acı çekmesi kendimi suçlu hissetmeme sebep oluyordu. Anneme ne kadar kızarsam kızayım bu durumu düzeltemiyordum...


Caner'in Ağzından


Gözlerimi araladığımda gözüme denk gelen ışık ile yüzümü buruşturdum. Nerede olduğumu anlamak için etrafıma bakındığımda bir odada olduğumu fark edip yattığım yerden doğruldum. Ne olduğunu anlamak için biraz düşününce karnıma en son bir sancı girdiğini ve nefesimin kesildiğini anımsayarak yutkundum. İnşallah bir daha böyle bir sancıyı çekmek zorunda kalmazdım.

Ben düşüncelerle boğuşurken odanın içindeki kapının açılması ile görüş alanıma Cansu girmişti.

Cansu bornozlu bir şekilde karşımda dikiliyordu. Ben şaşkın bir şekilde ona bakmaya devam ederken Cansu çıktığı kapıdan geri girerek kapısını kilitledi.

Utanması hoşuma gittiği için yüzümde belli belirsiz bir gülümseme oluşmuştu. Yataktan kalktığımda pantolonumun belimi sıktığını hissederek düğmemi açtım. Bu biraz daha rahat hissettirmişti. Artık en sevdiğim pantolonomu da giyemeyecektim. Aynanın karşısına geçerek tişörtümü yukarıya doğru sıyırarak göbeğimi inceledim. 1 ay sonra böyleyse 9 ay sonrası beni korkutuyordu. Kendimi hamile gibi değil de hasta gibi hissediyordum. Cansu'nun kilitledigi kapı açılınca tişörtümü indirerek bakışlarımı elinde kurutma makinesi ile banyodan çıkan Cansu'ya doğru çevirdim. Kurutma makinesini fişe takıp kafasına tutması ile çığlık atması bir oldu. Hızla yanına doğru koşarak konuştum.

"En yüksek dereceye aldın değil mi? Kafa derini yakma çabalarını takdir ettim doğrusu."

"Sen öyle bakınca nazar değdi. Yoksa ben çok güzel kurutuyorum."

Gözlerimi devirerek gülmemek için içten yanaklarımı ısırdım.

"İstersen saçlarını kurutabilirim."

Bana alayla bakarak cevap verdi.

"Sen ne anlarsın kadınların saçını kurutmaktan?"

Ben de aynı şekilde gülerek elinde tuttuğu makineyi alarak dereceyi ayarladım ve ona baktım.

"Arkanı dön. Annemin saçlarını hep ben kuruturdum. Güven bana."

Son cümleyi kurduğumda Cansu'nun bana olan bakışlarının ruhumu erittiğini hissettim. Sonra aklıma birden düşüncelerimi okuyabildiği gelince toparlamak için konuştum.

"Büyücü olduğun için insanları büyüleme özelliğin var galiba."

İstemeden yaptığım iltifatla genişçe bir gülümseme yerleşti dudaklarına. Kendimi dudaklarına bakmamaya zorlayarak elimi ıslak olan saçlarına götürdüğümde o da bana arkasını dönmüştü. Saçlarını yavaşça elimle havalandırırken bir taraftan da makineyi sallıyordum. Saçlarının yumuşak bir dokusu vardı. Saçları annemin saçlarından çok farklıydı. Burnuma gelen yoğun şampuan kokusu ile kendimden geçmek üzereymişim gibi hissettim. Birden kendimi kaybederek saçlarına doğru yaklaşmaya başladım. Burnumu yavaşça saç tellerine sürterken bir taraftan da kokusunu içime çekiyordum.

"Ne-ne yapıyorsun?"

Sesinden anladığım kadarı ile o da kendinden geçmişti.

Onun sorusuna cevap vermeden bir tutam saç telini parmağıma dolayarak mesafeyi sıfıra indirdim.

"Ca-Caner?"

Ben ne yapıyordum? Bir anda yaptığım saçmalığın farkına vararak hızla kendimi geriye doğru çekip Cansu'ya arkamı döndüm. Cansu ses çıkarmadan öylece kalınca odaya bir gerginlik yayılmıştı. Ne ben ne de o hareket ediyorduk. Kalbim göğüs kafesimi yarmak istercesine attığı için nefes alamadığımı hissediyordum. Derin bir nefes alarak gülmeye çalışıp Cansu'ya bakmadan konuştum.

"Söylemiştim. Benden etkilenmeyen bir kız tanımıyorum diye."

Söylediğim şeye cevap vermediği için arkamı dönerek ona bakmak istedim ama o odada değildi. Nereye gittiğini düşünerek kafamın arkasını kaşıdım ve derin bir nefes aldım. Gitmesi iyi olmuştu çünkü kendimi toplamaya ihtiyacım vardı.

Aniden gelen kusma isteği ile kendimi banyoya attım ama banyoya girince kusma istegim kaybolmuştu. Banyodan çıkmak için arkamı döndüğümde Cansu ile burun buruna gelmiştik. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Cansu'nun aniden dudaklarıma yapışması ile şok içerisinde kalakalmıştım. Bu temas bir yandan kalbimi hızlandırırken bir yandan da karnımda ki hareketliliğin artmasına neden olmuştu. Karnımda ki bebekler her daim hareket halindelerdi ama bu temasla adeta karnımda tepinmeye başlamışlardı sanki. Belki de bu hissettiğimin bebeklerle bir ilgisi yoktu. Bu hissettiğimin midemdeki kelebeklerle daha çok ilgisi var gibiydi. Bu düşüncelerle boğuşurken Cansu'nun öpücüğüne hâla karşılık vermediğimi fark ederek tam öpücüğüne karşılık vermek üzereydim ki gözümde beliren siyah saçlı,siyah göz çevresine sahip, tahminen 40 yaşlarında olan kadınla birlikte duraksadım.

Kadın siyah bir yerde öfke saçan siyah gözleri ile birlikte konuşmaya başladı.

"Kızımdan uzak dur! Eğer bunu başaramazsan o karnında ki büyücüler tarafından sancılar içerisinde öleceksin. Unutma bu lanet iki şekilde biter. Ya ölürsün ya da doğurursun. Kızımdan uzak dur yoksa ölmen için elimden geleni yaparım lanetli."

Kadın görüş alanımdan çıkar çıkmaz karnıma saplanan sancılar ile birlikte Cansu'yu iterek kendimden uzaklaştırdım. Cansu, anlam vermeye çalışarak bana bakmaya başlayınca onu orada bırakarak karnımda git gide büyümeye başlayan sancılar eşliğinde hızla önce banyodan sonra da odadan çıkarak duvarın dibinde yere çöktüm. Ondan uzaklaşınca sancılarım biraz olsun azalmıştı. Gözümden gelen yaşları aldırmadan kendi kendime konuştum.

"Hayatımda ilk defa aşık oldum o da imkansız bir aşk."

Bu cümleden sonra alayla kendime gülerek kafamı arkamdaki duvara vurup gözlerimi kapattım...