Caner'in ağzından


Hayat, bazen yaptığımız planları hiçe sayar. Bizim planlarımızın yerine bizim için başka planlar hazırlar. Bazen bu planlar karşısında tökezleriz. Hayatın bizim için çizdiği bu yolda yürümek istemeyiz ama eğer bu yolda yürümemeyi seçersek ölmekten başka çaremiz kalmayabilir. Hayat, boyun eğmek ile savaşmak arasındaki o incecik çizgidir aslında. Ya sonu ne olursa olsun savaşacağız ya da boyun eğip kaderimize razı olacağız.


Cansu ile yaşadığımız şeyden sonra odaya geri dönmeden otelden çıktım. Şimdi sahil kenarında kafamı dağıtmak istercesine yürüyordum. Ben hayatımda ilk defa birine karşı bu kadar yoğun duygular hissetmiştim ama gel gör ki o kişi benim en büyük düşmanımın kızıydı. Hayat bana gerçekten acımasız davranıyordu. Hem uğraşmam gereken bir lanet hem de asla aşık olmamam gereken bir kız arasında ince bir ipte düşmeden ilerlemeye çalışıyorum. Eğer düşersem ölürdüm.

Kafamda ki bu yoğun düşüncelerle birlikte başımı olumsuz anlamda sallayarak yüzümü denize doğru döndüm. Derin bir nefes alarak bağırdım.

"Neden ben?"

Gözümden akan yaşlarla birlikte sesimin çatallaşmasına engel olamayarak devam ettim.

"Onca insanın arasında neden ben?"

"Belki de senin seçilmen için bir sebebin vardır. Hayatın senin için ne planladığını bilemezsin."

Arkamdan gelen ses ile birlikte arkamı döndüm. Bu, yaşlı bir adamdı. Adam yaklaşarak elinde ki alkol şişesini bana doğru uzattı.

"Böyle durumlarda ne iyi gider iyi bilirim."

Elinde ki şişeye kısa bir bakış attıktan sonra şişeyi elime aldım. O an yaşamanın bir anlamı yokmuş gibi hissederek şişeyi dudaklarıma yaklaştırmaya başladım ama adamın sorusu yüzünden şişeyi dudaklarımdan uzaklaştırdım.

"Senin gibi genç birinin derdini gerçekten merak ettim. İyi bir dinleyiciyimdir."

"Lanete inanır mısınız?"

Adam yüzüne alayla karışık bir gülüş yerleştirerek cevap verdi.

"Batıl inançlara inanmam ben delikanlı."

Ben de alayla gülerek karşılık verdim.

"Ben de sizin gibi düşünüyordum. Ta ki başıma gelene kadar."

"Lanetlendiğini mi düşünüyorsun? Peki bunu sana düşündüren ne?"

"Aşk hiç bu kadar imkansız olmamıştı."

Adam gülerek konuştu.

"Kız meselesi yüzünden mi bu haldesin?"

"Hastayım ben."

Kurduğum cümleden sonra kendimi kaybederek elimdeki alkolden büyük bir yudum aldım.

"Belki öleceğim..."

Adam artık gülmüyordu. Öksürerek boğazını temizledi ve konuşmaya devam etti.

"Sana bir tavsiye vereyim delikanlı. Durumun ne kadar ciddi olursa olsun şunu unutma! Nefes aldığın müddetçe daima bir umut vardır."

Diyerek elime verdiği alkol şişesini alarak omzumu sıvazladı.

Sonra arkasını dönerek uzaklaşmaya başladı. O sırada midemin bulanması ile kusmaya başladım.

Kendime zoraki gelince aklıma gelen şeyle donakaldım. Burası New York, o adam benimle nasıl türkçe konuştu? Hemen doğrularak adamın gittiği yöne doğru koşturdum ama adam çoktan kaybolmuştu.

Düşünceli bir şekilde kafamın arkasını kaşıyarak kaldığımız otele doğru gitmeye karar vererek ilerlemeye başladım.

Aklımda ki düşünceler çok karmaşık bir hal almıştı.

Ben bu düşüncelerle boğuşurken otele çoktan girmiştim. Gece olduğu için etrafta kimse yoktu. Hızla kaldığımız odaya çıkarak kapıyı anahtarla açıp içeriye girdim.

İçeriye girdiğimde Cansu duvarın dibinde yere çökmüş sırılsıklam bir şekilde yatıyordu. Üstü, başı, yerler her yer ıslanmıştı. Panik içerisinde yanına doğru koşarak onu uyandırmaya çalıştım.

"Cansu, uyan, iyi misin? Cansu..."

Defalarca omzundan sarsarak adını tekrarlıyordum. Sanki ölmüş gibi çıt çıkarmıyordu. Bir yerinde bir yara mı var diye merak ederek hızla vücudunu kontrol etmeye başladım ama vücudunda tek bir çizik bile yoktu. Ne yapacağımı düşünürken aniden koluma sarılarak başını göğsüme yasladı. Bu hareketi ile biraz rahatladığımı hissettim çünkü burnuma alkol kokusu gelmişti. Büyük ihtimalle o yüzden bu haldeydi.

"Ucube olmadığımı söyledin ama bir ucubeymişim gibi davranıyorsun."

Aniden mırıldandığı şey ile şok içerisinde bakışlarımı yüzüne çevirdim.

Gözünden yaşlar süzülürken başını göğsüme daha çok bastırıyordu.

"Özür dilerim. Böyle hissettirmek istemezdim."

Diyerek mırıldandım.

"Neden yaptın bunu bana? Önce aşık ettin sonra terk ettin."

Boğazımda bir yumru oluştu ve yutkunamadım. Elimi saçlarına götürerek yavaşça okşamaya başladım.

"Annemin intikamını almaya mı çalışıyorsun?"

Gözümden akan yaşlara engel olamayarak düşündüm. Evet, annesinden intikam almak istiyordum ama bunu asla Cansu'yu kullanarak yapmazdım, yapamazdım.

Hızla Cansu'yu kucağıma alarak yatağa yatırdım. Onu kucağıma aldığım için karnımda ve belimde oluşan sancıyı umursamadan yatağın yanındaki koltuğa oturmak için hamle yaptığımda Cansu elimden tutup beni üzerine doğru çekti.

Yaptığı şey sayesinde Cansu'nun yüzünü daha yakından görme fırsatım oldu. Annem hep derdi ki her fırsatı değerlendirmek lazım. Aklımda oluşan hain düşünceleri kafamı sallayarak başımdan def etmeye çalıştığımda Cansu'nun fısıltı şeklinde çıkan sesi ile bu düşünceler gitmek yerine daha da çoğaldı.

"Yanım da yatar mısın? Lütfen!"

Yutkunarak yavaşça Cansu'nun yanına yatıp yüzümü ona doğru döndüm. O da bana doğru dönerek belime sarılınca nefessiz kaldığımı hissettim. Başını da göğsüme yaslamıştı. Şampuan kokusu yoğun bir şekilde ciğerlerime dolarken gözlerimi kapattım.

Şu an da içinde bulunduğum laneti unutmuştum. Sanki hafif bir esinti ile güzel kokuların arasında geziniyormuşum gibi hissetmeye başlamıştım ama bu his karnıma giren kramplar sayesinde yarım kalmıştı, tıpkı hayallerim gibi.

"Sana kızımdan uzak durmanı söylediğimi hatırlıyorum."

Beni lanetleyen kadının sesini duymak krampları daha da çok arttırmıştı. Gözümden akan yaşlar ile Cansu'yu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım ama o kadar sıkı sarılmıştı ki bu pek de mümkün görünmüyordu. Acıdan dolayı bacağım uyuşmaya başlamıştı.

"Aahh"

İlk defa acıdan inliyordum. Hayatımda hiç bu kadar büyük bir acı hissetmemiştim. Acıya bir de karnımda hissettiğim tekmeler eklenmişti. Midem bulanmaya ve başım dönmeye başlamıştı. Sanırım ölüyordum. Cansu başını göğsümden indirerek bana arkasını döndüğü sırada kendimi zorla yataktan aşağıya attım ve yerde kıvranırken acının geçmesi için dua etmeye başladım. Acım zamanla azalıp sonlanınca karnımı tutarak derin bir nefes aldım.

"Ona her yaklaştığında bu hissettiğin acının 10 katını yaşayacaksın."

Sırt üstü bir şekilde yerde yatarak tavana bakmaya başladım.

"Sana bana bu çektirdiklerinin bedelini ödeteceğim sadece zamanını bekle büyücü!"

Bunu yüksek sesle ve içimde büyümekte olan kine engel olamayarak söylemiştim.

Blöf yapmıyordum. Zamanı gelince ondan kesinlikle intikamımı alacaktım...