Cansu'nun ağzından


Gözlerimi araladığımda başımda müthiş bir ağrı vardı. Gözlerimi bir kaç saniye ovuşturarak zoraki açtığımda kulağıma gelen sesler ile birlikte başımı kaldırarak sesin nereden geldiğini görmeye çalıştım.

Caner, masaya oturmuş kahvaltı yapıyordu. İçimden beni neden uyandırmadığını sorguladım ama umursamamaya çalışarak konuştum.

"Günaydın..."

Sesim ile birlikte Caner arkasına dönerek bana baktı. Bakışları beni tedirgin etmişti. Çünkü mesafeli ve soğuk bakıyordu.

"Günaydın."

Diyerek önüne döndü. Onu öptüğüm için benden nefret mi ediyordu yoksa? Aklıma hücum eden düşünceler eşliğinde yataktan hızla kalktım ama hızla kalktığım için gözüm karardı ve dizlerimin üzerine düşüverdim.

Düştüğümü duyan Caner hemen sofradan kalkıp yanıma doğru koşturdu.

"Sorun ne? İyi misin?"

O an düşüncelerini duyarak yutkundum.

'Sana bu kadar soğuk davranmak zorunda olduğum için özür dilerim.'

Kendime engel olamayarak düşüncesine cevap verdim.

"Bana soğuk davranmak zorunda değilsin."

Kurduğum cümleden sonra bakışlarını benden kaçırarak ayağa kalktı ve elini bana doğru uzattı.

"Kahvaltı yapalım."

Uzattığı elini tutmadan konuştum.

"Dün seni öpünce neden beni itip odadan çıktın?"

O an yine düşüncelerini duyunca anlam vermeye çalışarak kaşlarımı çattım.

'Senin öpücüğüne ne kadar çok karşılık vermek istediğimi bilemezsin.'

Yerden kalkarak karşısına dikildim.

"Neden yapmadın o zaman?"

Gözlerini devirerek sinirle bana baktı.

"Kafamın içinde gezinmeyi bırakır mısın?"

Ağzı bunu söylerken düşündüğü şey onu ele vermişti.

'Bilmesen daha iyi olur.'

Neyi bilmem gerekiyordu? Benden ne saklıyordu?

"Neyi bilmem gerekiyor?"

Caner sıkıntılı bir şekilde nefes alarak yatağa oturdu.

'Ben söylemesem bile bir şekilde öğrenecek.'

Diye içinden geçirerek konuşmaya başladı.

"Sana her yaklaştığımda anneni görüyorum ve sonra karnıma bir sancı saplanıyor. Senden uzaklaşınca sancım geçiyor."

Söylediği şeyle dehşete düşmüştüm. Çünkü annem ölmüştü.

"Ama benim annem öldü."

Caner omuz silkip konuşmaya devam etti.

"Belki de ruhu arafta kalmıştır."

Düşünceli bir şekilde kafamı kaşıdım. Sonra aklıma gelen şeyle donakaldım.

"Bu lanetin amacı büyücülerin soyunu devam ettirmek değil."

"Nasıl yani?"

Biraz daha düşündükten sonra devam ettim.

"Eğer lanetin her sürecine annem dahil oluyorsa, annem tüm insanlığı yok ederek bu dünyaya hakim olmak istiyor olabilir. O yüzden de aramıza mesafe koymaya çalışıyor. Bu lanetin bir sonu yok. Tek çıkış yolu tüm insanlığın yok olması. Annem, intikam almak istiyor."

Caner'in tepkisini ölçmek için yüzüne baktığımda bana dehşet içerisinde baktığını fark ettim.

"Peki şimdi ne olacak?"

"Bu bebekler dünyaya gelmemeli."

Caner, Kurduğum cümle ile birlikte bakışlarını karnına çevirdi.

"İyi ama bunlar git gide büyüyorlar ve sen laneti bozmak imkansız demiştin."

Biraz durduktan sonra elini karnına koydu.

'Artık tekme de atmaya başladılar.'

İçinden geçirdiği şey ile panik içerisinde konuştum.

"Tekme mi atıyorlar?"

Hızla Caner'in yanına oturarak elimi karnına yerleştirdim. O sırada fark ettiğim bir şeyle gözlerim kocaman açılmıştı.

"Caner sen hamilelikte 3. Aya girmişsin."

Biraz ondan uzaklaşarak karnını inceledim.

"Karnın şimdiden epey büyük gözüküyor."

Caner, korku ile bana bakıyordu. Panik olduğu her halinden belliydi.

"Bundan sonra 1 tabaktan fazla yemek yemeyeceksin, her gün koşacaksın ve alkol alacaksın. Eğer hamilelikte yapılmaması gereken her şeyi tek bir anda yaparsak onların kendi kendini yok ederek karnından gitmesini sağlayabiliriz belki."

"Bu işe yarar mı?"

Sıkıntılı bir nefes alarak devam ettim.

"Denemekten başka çaremiz yok. En kötü gelişimlerini yavaşlatırız. Bu lanete muhakkak bir çözüm bulmaya çalışacağım. Merak etme."

"Hadi kalk koşuya çıkalım."

Diyerek Caner'i elinden tuttum ve yataktan kaldırdım ama isteksiz bir şekilde yüzüme bakmaya devam edince konuştum.

"Sorun ne? Bu lanetten kurtulmak istemiyor musun?"

"Tabiki de istiyorum ama sen böyle bir sancıyı hiç çekmediğin için korkumu anlayamazsın. Ya koşu yaparken sancı tutarsa..."

Canı epey yanıyor olmalıydı. Elini bırakarak gözlerinin içine baktım.

"Ben yanında olacağım. Eğer sancı hissedersen dayanmaya çalış. Onları zorbalık yaparak kaçırabilir miyiz? Öğrenmeliyim."

Derin bir nefes alarak konuştu.

"Peki ama bu sancıya dayanmam için elimden tutacaksın. Söz mü?"

'Lütfen evet de.'

İçinden geçirdiği şeye gülmemek için içten yanaklarımı ısırarak elimi eline doğru uzattım.

"Elini hiç bırakmayacağım."

Gözlerine bakmadan Kurduğum cümle ile birlikte düşünmeye başladığı şey ile gözlerimi gözlerine çevirdim.

'Seni ne kadar öpmek istediğimi bilemezsin.'

Dudaklarıma bakıyordu ve ben pancar gibi olmuştum. Caner, büyük ihtimalle bunu fark ederek yüzüne belli belirsiz bir gülüş yerleştirip konuştu.

"Hadi gidelim artık."

Başımı olumlu anlamda sallayarak odadan çıktık.

Geniş bir alana geldiğimizde Caner'e doğru döndüm.

"Burası koşmak için ideal."

Cevap vermeden elimi kavrayarak koşmaya başladı. Çok hızlı koştuğu için bir kaç kez düşme tehlikesi atlattım ama ona ayak uydurmayı başarmıştım.

Sancısının olup olmadığını merak ederek hızımı biraz daha arttırarak yanına yaklaşıp yüzüne baktım.

Yüzü Kıpkırmızı olmuştu ve nefes almakta zorlanıyor gibi bir hali vardı. Hızla kolunu kendime doğru çekerek durmasını sağladım.

"Ne yapıyorsun? Sancın varsa durmalısın."

Dizlerinin üzerine düşerek derin derin nefes almaya çalıştı.

Elimi hızla karnına koyarak durumu anlamaya çalıştığımda çok fazla tekme attıklarını fark ederek yutkundum. Yoldan geçen insanlar garip bir şekilde bize bakmaya başlamıştı. Caner dışarıdan doğum yapan bir erkek gibi görünüyordu büyük ihtimalle. Hemen bu düşünceleri gidermek için Caner'i başından tutarak göğsüme yasladım.

"He's also a little sick. (O, biraz hasta. )"

Çevremizde ki insanlara açıklama yapınca kalabalığın dağıldığını görerek derin bir nefes aldım. Etrafımız boşalınca Caner'in kafasını tutup göğsümden uzaklaştırdım.

"İyi misin?"

Cevap vermeyerek ayağa kalktı.

"Şimdi nereye gidiyoruz?"

Şok içerisinde yüzüne bakarak konuştum.

"Az önce sancın yok muydu?"

"Vardı ama geçti. Sadece tekmeleri hissediyorum. Belki de sen haklısın. Eğer eziyet edersek bu karnımda ki bebeklerden kurtulabiliriz."

Hızla yerden kalkarak konuştum.

"Bara gidelim o halde."

1 saat sonra

Caner, o kadar çok içmişti ki konuşamıyordu bile.

"Caner, miden bulanıyor mu?"

Sorduğum soru ile birlikte kusmaya başlayınca içimden şom ağzıma saydırarak hemen kenara çekildim. Eğer cekilmeseydim üzerime kusacaktı.

"what do you think you're doing? (Sen ne yaptığını sanıyorsun?)"

Arkamızdan gelen yüksek sesle arkamı dönmeme gerek kalmadan adamın birinin Caner'e yumruk attığını görerek hızla yanlarına koşturmaya başladım. Caner kendinde değilken adam konuşmaya devam etti.

"If your stomach is so sensitive, why are you drinking and causing trouble to the nation? (Madem miden bu kadar hassas ne diye içip de millete bela oluyorsun?)"

Hıncını alamayarak hızla yerdeki Caner'e tekmeyi savurunca adamı iterek Caner'den uzaklaşmasını sağladım.

"I'm sorry. my friend is sick. please understand. (Üzgünüm. arkadaşım hasta lütfen anlayın.)"

Adam İngilizce küfür ede ede yanımızdan uzaklaşınca hızla yerde acılar içerisinde kıvranan Caner'in yanına diz çöktüm.

Cenin pozisyonu almış elleri ile karnını sarmıştı. Ellerimle terden sırılsıklam olmuş saçlarını anlından çekerek ateşine baktım. Sancı ile birlikte ateşi de çıkmıştı.

Hızla elimi karnına bastırdım. Çok sert tekme atıyorlardı. Sinirle bağırmaya başladım.

"Bu kadar yetmedi mi sizcede? Durun artık."

Bağırmamla etrafıma doluşan kalabalığı umursamadan elimi daha çok karnına bastırdım. Bu yaptığım hareketle avuç içimin yandığını hissederek elimi karnından çektim.

Elimi karnından çekince Caner'in bacaklarını uzatıp uykuya daldığını fark edip hemen elimi yeniden karnına yerleştirdim.

Bebekler hareket etmeyi bırakmıştı. Bu da neydi şimdi? Birdenbire neden durmuşlardı.


Belki de bu lanetten kurtulmanın yolunu bulmuştum...