Karanlık insanın içinde gizlidir aslında. İnsanlara güvenmek ya da güvenmemek bizim elimizde olsa da hiç bir zaman insanların içindeki karanlığı fark edemeyiz. Bundandır yanlış kişilere güvenmemiz ve bundandır hiç kimseyi sevemeyişimiz.
Caner kanlar içinde yerde yatarken Cansu titreyerek onun yerde yatan bedenine bakıyordu. Hava aniden kararmaya ve yazın ortasında yağmur yağmaya başlamıştı. Etrafta ki herkes bir silüet gibi yok olmaya başlamıştı. Cansu'nun görüş alanı kararmıştı. Caner'i göremiyordu.
"Vakit geldi."
Diyerek cebinden kavanoz çıkarıp içindeki küllere baktı. Kavanozun içinde annesinin ölümüne sebep olduğu insanların külleri vardı. Eğer bu külleri annesinin üzerine atarsa ruhu yanacak ve iki dünyadan da ebediyen silinecekti. Böylece bu lanetten kurtulacaklardı ama işler hiç de umduğu gibi gitmedi. Cansu elinde ki küllere bakmaya devam ederken etrafını siyah bir duman kaplamıştı. Plana o kadar odaklanmıştı ki fark edememişti. Ancak tenine değen yakıcı hava ile gözlerini kavanozdan ayırabilmişti.
Etrafına baktığında bir ateş çemberinin içinde olduğunu fark etti. Yutkundu.
"Anne?"
Hissetmişti belki de...
"Anne?"
Sesi titremişti.
"Sen benim kızım olamazsın. Benim kızım soyuna ihanet edecek kadar soysuz olamaz."
Annesinin öfkeli sesi ile kulakları sağır olmuştu sanki.
"Bu kadar mı değer veriyorsun o insana? Anneni iki evrenden de silecek kadar."
Cansu anlamıştı. Annesi her şeyi biliyordu.
"Ona zarar verme. O masum bir insan."
Yüksek sesli bir kahkaha ile yüzünü buruşturdu Cansu.
"Neye istinaden karar verdin buna? Sen hayatında kaç tane insan tanıdın ki? Senin iyi ile kötüyü ayırt edebilecek kapasiten varmı ki?"
Cansu, ellerini yumruk haline getirmişti. Öfkelendiğini hissederek konuştu.
"Bana iyi davranıyor. Beni gören her insan bana ucube gibi davranırken o bana değerli biriymişim gibi davranıyor."
Durdu, gözlerini kapattı ve devam etti.
"O bu laneti hak etmiyor."
Annesinin yeniden kahkaha atması ile bu sefer elleri ile kulaklarını kapattı.
"Tek sebebi bu mu yani? Sana iyi davranması... Kızım sen bu kadar salak değildin. İnsanlar sever gibi yapar bu yaşına kadar hâla öğrenemedin mi? Hiç bir insan gerçekten sevmez. O seni seviyor gibi yapıyor çünkü bu laneti durdurabilecek olan tek kişinin sen olduğunu biliyor. Seni kullanmak istiyor. Sen onun için bu lanetten kurtulmak için elinde olan tek fırsatsın aptal!"
Annesinin sözleri üzerine Cansu elindeki Kavanozu yere düşürmüştü. Haklı olabilirdi ama neden bu olasılık Cansu'nun canını bu kadar fazla yakmıştı.
Kavanozun içindeki küller etrafa dağılırken Annesi yeniden konuşmaya başladı.
"Bu gerçekten sen olamazsın. Seni bu aşktan kurtaracağım kızım hiç merak etme. Tekrar o duygusuz, güçlü ve kendinden emin haline döneceksin. Sen bana kötülük yapmaya çalıştın ama ben sana iyilik yapacağım çünkü ben bir anneyim."
Bu cümleden sonra karanlık yavaşça dağıldı ve hava aydınlanmaya başladı.
Hava yeterince aydınlandığında Caner'in Yerde kanı bile kalmamıştı. Caner, sanki hiç var olmamış gibi yok olmuştu. Cansu sersemlemiş gibi kafasını sağa sola sallayarak kendine gelmeye çalıştı.
"Ben neden buradayım?"
Neden burada olduğunu, Caner'in kim olduğunu ve daha da önemlisi yüreğinde hissettiği acının ne olduğunu bir türlü çözememişti.
Elini yanaklarından süzülen yaşlara götürerek kahkaha atmaya başladı. Delirmiş gibi kahkaha atıyordu ama hâla ağlamaya devam ediyordu.
"Neden böyleyim ben?"
Kendini ne kadar sorgularsa sorgulasın beyninin unuttuğunu kalbi hatırlamaya devam ediyordu ve bunun tıbbi hiç bir dilde karşılığı yoktu.
***************************************
5 saat sonra
Cansu, New Yorktan Türkiye'ye gelmişti. Derin bir nefes alarak evine girdi ve her zamanki koltuğuna oturup bacak bacak üstüne attı. Günlük rutini olarak boş duvarı izlemeye başlayınca kendi kendine konuştu.
"Çok garip, sanki uzun zamandır bu aktiviteyi yapmamıştım. Acaba New Yorkta kaza falan mı geçirdim? O yüzden mi hatırlamıyorum?"
Kafasını olumsuz anlamda sallayarak ayağa kalktı. Kendine sıcak çikolata yapıp sandalyelerden birine oturdu. Canı sıkılmıştı. Bir yandan çikolatayı içip bir yandan da bu can sıkıntısından nasıl kurtulabilirim diye düşünmeye başlamıştı. Aklına gelen fikir ile gülümsedi. Belki de dışarıya çıkıp kendisini ucube gibi gören insanlarla uğraşmalıydı.
Hızla ayağa kalkıp kendini dışarıya ışınladı. Dışarıya çıktığında etrafta hiç insan olmadığını fark edince sıkıntılı bir nefes bırakarak ilerlemeye başladı. O kadar sıkılmıştı ki üniversiteye geldiğini fark edememişti. Gözü ile üniversitenin kampüsünde dolaşan öğrencileri izlemeye koyuldu. Bütün öğrenciler mutlu gibiydi. Normalde insanların nasıl göründüğünü umursamazdı ama garip.bir şekilde onlara ödendiğini hissetti.
"Ne oluyor bana böyle? Sanki hayatım boyunca tek bir arkadaşım olmuş gibi bu insanlara özeniyorum."
Kendi kendine alayla gülmeye başladı.
"Ooo yurt dışından dönmüşüz bakıyorum."
Arkadan gelen ses ile arkasına dönen Cansu, karşısında kumral, uzun boylu, ela gözlü ve kıvırcık saçlı bir delikanlı görünce anlam vermeyerek kaşlarını çattı.
"Beni başka biri ile karıştırdın herhalde."
Karşısındaki delikanlı sinir ile saçlarını karıştırdı.
"Beni tanımıyormuş gibi mi yapıyorsun? Güzel taktik. Şimdi söyle bakalım Caner nerede? Ameliyat oldu mu? Sağlıklı mı?"
Cansu sinirlendiğini hissediyordu. Caner kimdi? Bu delikanlı neden onu sorup duruyordu? Aklındaki düşünceler büyümeye devam ederken arkadan gelen ses ile düşüncelerine ara vermek zorunda kaldı.
"Murat..."
Kısa saçlı, esmer bir kız koşarak karşısında kendisine öfke ile bakmaya devam eden oğlanın koluna girdi.
"Hani yemeğe gidecektik. Yarım saattir seni bekliyoruz."
Murat, gözünü Cansu'dan ayırmadan konuştu.
"Gidelim tabi."
Sonra öksürerek boğazını temizledi ve devam etti.
"Ama bugün yemeğe başka bir arkadaş daha katılacak."
Yanında ki kız hissetmiş gibi gözlerini Cansu'ya çevirerek konuştu.
"Bu kim?"
"Caner ile benim ortak bir arkadaşımız."
Kız hemen yüzüne bir gülümseme yerleştirerek elini Cansu'ya doğru uzattı.
"Memnun oldum ben İrem."
Cansu kendisine uzatılan ele kısa bir bakış attıktan sonra gözlerini devirerek cevap verdi.
"Cansu."
İrem'in eli havada kalınca bozuntuya vermeden elini ensesine götürüp kaşıyor gibi yaparak gülümsedi.
"Hadi o zaman biz gidelim Taner'de oraya gelir artık."
Murat'ın söylediği şey ile hızla lokantaya doğru ilerlemeye başladılar. İrem, Cansu'ya sinirlenmişti. Bu yüzden onun yanlarında olması onu huzursuz etmişti. Murat ise bir an önce arkadaşının nasıl olduğunu öğrenmek istiyordu. Bu yüzden Cansu'ya katlanmak zorundaydı.
Lokantaya girdiklerinde İrem, Murat'ın yanına Cansu ise Murat'ın karşısına oturmuştu.
İrem bu gergin havadan sıkılarak konuştu.
"Demek Caner ile Murat'ın ortak arkadaşısın?"
Sesi daha çok soru sorar gibi çıkmıştı. Gözlerinden Cansu'yu sevmediği anlaşılıyordu.
Cansu, İrem'in sorusuna cevap vermeden bakışlarını Murat'ın yüzüne çevirdi.
"Beni neden peşinize taktın?"
"Selam arkadaşlar! Bugün aramızda tanınmadık bir sima olduğunu görüyorum."
Uzun boylu ve güleç yüzlü bir delikanlı, Cansu'nun yanındaki sandalyeyi çekerek oturdu. Gözleri ile Cansu'nun kim olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Taner, tanıştırayım. Caner ile benim ortak bir arkadaşımız."
Taner gülümsemesini bozmadan elini Cansu'ya doğru uzattı.
"Memnun oldum. Taner ben."
"Cansu."
Cansu yine elini sıkmadan yüzünü hafif ekşilterek cevap vermişti.
Taner eli havada kaldığı için bozuntuya vermeden gülmeye devam ederek konuştu.
"Temas sevmiyorsun anlaşılan."
Murat'ın sabrı sonlara doğru yaklaşmaya başlamıştı. Daha fazla dayanamayarak konuştu.
"Canerle görüşüyor musun? Ben bu aralar pek görmüyorum onu da."
Bir an önce Caner'in nerede olduğunu öğrenmeliydi.
Taner ve İrem merak içinde Cansu'nun yüzüne bakarken yanlarına gelen garsonun sesi ile herkes garsona bakmaya başladı.
"Ne alırdınız? Karar verdiniz mi?"
Herkes mırıldanarak birbirlerine bakmaya başladı. Konuşmaktan menüyü incelemeyi unutmuşlardı. Cansu sadece bu üç arkadaşı inceliyor ve gerekmedikçe konuşmuyordu.
"Ben orta boy bir pizza alırım."
Herkes Murat'ın söylediğinden söyleyince sıra Cansu'ya gelmişti.
"Ben bir şey yetmeyeceğim."
"Biz yerken bize mi bakacaksın? Ona da aynısından getir sen."
"Makarna istiyorum o zaman."
İrem şaşkınlıkla Cansu'ya bakıyordu. Bu kız onun için fazla garipti.
Herkesin siparişleri geldiğinde Cansu garsonun elinden hızla makarnayı çekip yemeye başladı.
"Seni aç mı bırakıyorlar?"
İrem'in kinaye dolu sesini duymazlıktan gelerek yemeye devam etti.
Murat hâla amacına ulaşamamıştı. Konu sürekli başka taraflara çekildiği için bir türlü Caner'in durumunu öğrenememişti.
"Caner ameliyat oldu mu?"
Murat'ın aniden sorduğu soru ile Taner ve İrem ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bakışlarını Murat ile Cansu arasında gezdirmeye başladılar.
"Caner kim? Tanımıyorum dedim ya."
Murat sinirle elini masaya vurunca İrem korku ile bakışlarını Taner'e doğru çevirdi.
"Eğer Caner'in ölüm haberini duyarsam seni öldürürüm duydun mu?"
Cansu da artık kendini tutamayarak ayağa kalktı. Masada duran bardağı eline alarak yere doğru fırlattı.
"En sevmediğin insana türü, başkasının hayatına son vereceğini düşünecek kadar zavallı olan insanlardır."
Murat da ayağa kalkarak Cansu'nun karşısına dikildi.
"Benim de en sevmediğim insan türü, tanıdığı halde tanımıyormuş gibi yapan ucube insanlardır."
Murat Cansu'ya ucube dediğinde Cansu'nun normalde sinirlenmesi gerekiyordu ama sinirlenmek yerine kulağında bir cümle fısıldamaya başladı.
'Birileri sana ucube dedi diye ucube olmuyorsun.'
Bu ses bir erkek sesine aitti. Tanıdıktı ve huzur verici bir sesti. O an Cansu'nun gözünden bir damla yaş düşmüştü ve sebebini asla anlayamamıştı...