İçeri köfteci şişkoluğunda biri girdi. Kaba sakallı, yusyuvarlak göbekli, sert görünüşlü biri. Ben oturuyordum o sıra. Patron, yani Sercan abi adamın selamınaleykümüne aleykümselam verdi. Dumanı yeterince çekemeyip dükkanın duman altı olmasına sebep olan davlumbaz için gelmişti.
Yine o tanıdık, kesik kesik, iş bilir muhabbeti dönmeye başladı. Arada bir zaten ölçüsü alınmış tezgahın ve davlumbazın ölçüsü tekrar alınıyor, "Tabii yani, evet azaltmak lazım ölçüyü 35 40 santim." deniyordu.
Çay söylendi. Bir elinde çay ffühp, diğer elinde de sigara 15 dakika boyunca davlumbaza baktı adam. E tabii ben ve Sercan abi de…
Bir an ayağa kalkasım geldi. Sonuçta çok mühim bir iş yapılıyordu ve patron da ayaktaydı. Patron ayaktayken işçinin oturması abes geldi. Kas hafızama yazılmıştı bir kere böyle edepler.
Kalkmadım, yayıla yayıla oturmaya devam ettim.
Bakarak tamir ediyorduk, sorunu çözüyorduk ama adam bu işte bizden daha iyiydi sanki. Onun bakışları daha bir işbilir gibiydi, ciddiydi. İşbilir büyükler böyle bakar, böyle davranır, böyle sigara içerdi. Sakalım adamınkinden daha büyüktü benim ama ben onun gibi olgun bir yetişkin değildim hiç ve sanırım olamayacaktım da.
"Bir an önce yapmamız lazım, köfte de yapacağım ben burada." "Tabii yani şimdi ffühp, evet, ordan onu şöyle…" "Hmhı" "35-40 santim getirsek aşağıya böyle, o kısmı da ordan şaparız onu öyle ffhüp.”
Davlumbazla olan bakışma seansı bitti. Adam rakı masasında “Bunlar hep amerikanın oyunu, bak ben zamanında, ohoo…” demeye gitti büyümüş adam gidişiyle.
Ben yine adam olamamış halimle patronla baş başa kaldım.