Kralım, padişahım, sultanım…


Sizi kurgulayanların kurguladığı bir sistemin mahsulleri olarak var olduğumuzu hissettiğimiz andan beri acı çekiyoruz. Hatalar yapmanın bedelini şu kısa ömrümüzde defalarca ödedik, ödüyoruz. Ancak sizin gibi yüce bir ruha ve sizi sevenlerin söylediği gibi ‘Tanrı tarafından seçilmiş’ özel insanlardan olmamamız nedeniyle hayat bize ikinci bir şansı genelde vermiyor. Oysa siz sultanım, defalarca hata yaptınız. Kol kola girdiklerinizle, birbirinizin kollarını kıracak raddeye geldiniz. Kırılan sizin kollarınız olmadı, biz halk olarak sizin için kollarımızı en sert sopaların altına uzattık! Bir iftiraydı elbet ama biz kulunuz olan bu sefil halkın paraları, hiç ummadığımız yerlerden çıktı. Biz size inandık! O paralar da, biz de; sizin değil miyiz sultanım? Sizden önce bu ülke yoktu. Uçaktan geçerken ülkemizin üstüne işiyor, tükürüyorlardı. Bizi hor görüyorlardı! Siz gelene kadar bizi insan yerine bile koymuyorlardı. Eski liderlerimiz, ABD başkanlarının önünde, Japonlar gibi eğilip duruyordu. Evet onlar yine de bazı konularda, düşmanımız ABD’ye başkaldırdı ama olsun önemli olan insanların nasıl göründüğüdür sultanım! Belki siz onların her istediğini yaptınız ama sizde mangal gibi yürek var biliyoruz sultanım. Günde bir saat uyuduğunuzu, yıllardır çocuklarınızı görmediğinizi (Belki düşmanınız olan ABD’de okudukları içindir) biliyoruz sultanım!


Bu garip can sizindir lordum, kralım, padişahım! Bütün medya sizindir Efendi hazretleri! Ve biz aklımızı uzun yıllardır kullanmayan bir toplum olarak, size inandık. Sizin yüce aklınız mevcutken, size inanmak varken, biz neden kendi köhne aklımızı kullanacak ve bu aklın önerilene inanacaktık. Kahvede okey oynamak varken, internette bütün kış sıkılaştırılmış kalçaları izlemek, o hedonist hayatın köpeği olmak varken, ülkemiz ve geleceğimiz adına neden düşünecektik? Gençlerin birçoğu geçim derdine girmişken, birçoğu da yaşadığı ülke hakkında hiçbir şey bilmezken, bizim düşünmemiz mümkün mü sultanım? Bir milyon tweet atarız ve bir sabah değişir bir şeyler umuduyla yaşayan insandan size zarar, bize fayda gelmez. Cümlemi sultanımla bitirmediğim için affedin, tarihimizin gördüğü en heybetli hükümdar hazretleri, padişahım, sultanım.... (Beylikdüzü’nde ufak bir memuriyet yeterli olacaktır bana hünkarım.) Sizin ve çevrenizin feraseti bize yetecekken, bir de eşek gibi sınava mı çalışayım sultanım? Siz bana bir görev veriyorsanız, ben o görevi yapacak kişiyimdir demek ki! Hiç spor yapmadan Spor Bakanı, hayatımda bir müze gezmediğim halde; Kültür bakanı olabilirim. Sizin emriniz, Oxford'un diplomasından, Howard'ın referansından daha tesirlidir sultanım! (Beylikdüzü'nde ufak bir memurluk sultanım.)


Bazı ilim ehli hocalarımızın söylediği gibi “Allah’ın bize bir lütfuydunuz.” Biz sizi hak edecek ne yaptık? Sefalet ülkemizin sokaklarında kol gezerken, aslan gibi gençlerin naaşları tabutlara sığmazken, her yılı bir kaosla geçirirken, ülkemizin sokaklarında ırkımızın ve kültürümüzün silindiğini görürken bile sizi sevdik. Anamız babamız size feda olmalıydı. İtaatın kanlı gömleğini giydik üstümüze. Tüm bu cefa sizin ve sizden olanlar içindir. Sultanım yumuşak halılara basınız. Sarayınızın, hatta sarayımızın diye düzeltmek lazım. Çünkü içinde siz yaşıyor olsanız da, o saray hepimizin, öyle dediniz sultanım. Sarayınızın içine televizyon, gazete sokmayınız. Olurda ülkenin hâlinden haberiniz olur, üzülürsünüz.


Kralım, sahibimiz, yüce önderimiz…


Eğitime verdiğiniz önemi biliyoruz. O kadar edebiyat düşkünü birisiniz ki, hayatınız boyunca aynı şiirleri okuyup durdunuz. Cezaevi günlerinde Tolstoy’u bile okuduğunuzu biliyorum. Bu garip adamın öldükten sonra sizin tarafınızdan okunuyor olması, bu Tolstoy denen şahıs için ne kadar yüce bir makam! Oysa siz bu ülkeye gelmiş geçmiş en yüce insansınız! Roman yazsanız, Tolstoy'u da sollarsınız eminim! Televizyonda sizden başkasını görmek zor şu günlerde. Sizi o kadar sevdik ki sultanım, ne isterseniz yaptık. Yüz yıllık sistemi sizin için değiştirdik. Sokaklara dökülürken bile sizin için döküldük. Sporda, sanatta, bilimde, ilimde; dünyanın en keskin zihinlerini en yetenekli insanlarını kıskandıracak bir beceriye sahip olduğunuzu tüm dünya biliyor. Avrupa’da, Orta Asya’da ABD’ de insanların sizin gibi bir liderleri olmadığı için ağladıklarını biliyoruz. Sizi kıskandıklarını, sizden nefret ettiklerini, siz olmasanız bizim içimizden geçeceklerini de söylüyorlar. Bunca yıl siz olmadan yaşamış olmamız, bu günleri görmüş olmamız bile bir mucize değil midir sultanım? Siz olmadan nasıl yaşamışız biz? Nasıl düşman sizin yokluğunuzda gelip bizi boğazlamamış?


Siz giderseniz yerinize kim gelecek? Binlerce yıllık tarihi olan bir toplumun en büyük kaygısı budur sultanım! Peygamberimiz bile sonsuza kadar yaşamadı, dünya onun hatırına olsa bile, onsuz döndü! Sizin ölümsüz olduğunuzu düşünenler var, siz sonsuza kadar var olacaksınız! Ama sultanım, diğer sultanların öldüğünü okumuştuk tarih kitaplarında? Sizin etrafınızdaki tarihçiler, bu tarihi yalanları değiştirsinler.

Çünkü Sultanım;

Herkes ver her şey ölür! Sultanlar ölmez.

 

Biz acı çekmeye alıştık sultanım. Artık hissizleştik. Yurtdışına çıkıp gezemediğimiz için üzülüyorduk. Sizin yüce ferasetiniz onu da çözdü! Dünya’nın en güzel memleketlerinden, en güzel insanları sokaklarımıza doldurdunuz! Sayenizde sultanım, sokaklara çıktığım zaman başka bir ülkeye turist gitmiş gibi hissediyorum. Hiç para harcamadan yurtdışına çıkmış gibi oluyorum. Hep gibilerle uğraşıyoruz sultanım! Yeşil mercimek, et gibi besleyiciymiş. Kuru ekmek yemek, bal gibi şifalıymış. Süte su karıştırmak, bereketliymiş.


Borç yiğidin kamçısıdır ve Türk milleti çalışkandır! O yüzden ülkemize doluşan yabancılar bizim çilekeş halkımız kadar zorlanmadan üniversitelere girdi, yardımlar aldı! Ama Türk milleti çalışkan olduğu için, kendi işini kendi halletmeliydi!

Şimdiye kadar dünyanın en çirkin şehri olan İstanbul’a, dünyanın en güzel gökdelenlerini diken; ağaç gibi iğrenç şeyleri kökünden sökerek, şehrin her yerine tertemiz betonlar seren; işçi hakkı yemeyen inşaat şirketlerinin vergi borçlarını sildiler sultanım. Ama garibanın iki bin lira borcu için, kapısına memurlar dayanmışsa bile sultanım, sizin bir bildiğiniz vardır. Siz iyisinizdir, çevreniz kötüdür. Koca ülkeyi bir başına yönetmek kolay mı? Oysa sultanım, eskiden koca ülkeyi insanlar söz hakkı alarak yönetiyordu; yargı, yasama, yürütme en azından işliyordu. Bu yüke girmekle kendinizi mi yordunuz acaba? Yanlış anlamayın, siz bu ülkeden bile değerlisiniz! Yorulursunuz belki diye, eski düzene dönmeyi düşünür müsünüz hünkarım!


Borç yiğidin Haydar’ıdır sultanım! Vursunlar sırtımıza! Henüz okul sıralarında borçlandırın bizi. Okuyup işsiz kalalım, işimiz olmasa bile, borcumuz olur! Borç yiğidin zinciriyse sultanım? Vursunlar, vurunuz, vurun…


Herkes ve her şey ölür! Belki sultanlar bile…

Affediniz.