Eskiden tek tek renklerini ayırt edebildiğim deniz, şimdi neden öylesine renksiz ve sade görünüyor? 

Bana sonsuzluğu hatırlatan en yegane şeyin şimdi yalnızca sığ bir düşünceye dönüşmesini telaşla seyrediyorum. Baktığım her yer, yıkıntıya dönmüş bir harabeye dönüşüyor. Neydi bu? Neyi yitiriyordum? 


Gözlerimi kapattığımda, keskin bir çam kokusu hissediyorum. Hemen ardından küçük bir kız çocuğu beliriyor zihnimde. Yüzü, karanlıkta kalıyor veyahut yüzünü tamamlamaya gücüm yetmiyor. Ona yaklaşmaya çalışıyorum. Aynı yerinde, aynı durgunlukla bana bakıyor. Çam kokusu her geçen saniye uzaklaşıyor. 

En taze anılarımın doğduğu yer orası. Çam ağacının dallarına kurulmuş salıncağın bulutlara değdiği o andayım. Hayal kuruyorum. Hayal kurmanın çok güzel olduğunu düşünüyorum, bu fikrin hayatımı mahvedeceğini bilmeden. Hayal kurdukça bulutlara daha da yaklaşıyorum. Hemen yanımdaki derede akan suyun şırıltısı ruhumu dinlendiriyor. Derin derin nefes aldıran o berrak havayı ve yaşamak duygusunun iliklerime işlediği o vakti anımsayabiliyorum.


Fakat, şimdi her şey soluk bir gölgeden ibaret. Gölgesinde büyüdüğüm çam ağacı o eski keskin kokusunu yitirdi. Beni bulutlara misafir eden o salıncak artık eskisi kadar vahim değil. Hayal kurmaksa, yeni bir ızdıraptan başka bir şey değil. Büyük bir iştahla akan o su, artık duruldu. Yaşamaksa eski unutulmuş bir alışkanlık şimdi. 


Ben büyüdükçe mi yitiriyordu anılarım ruhunu? Yoksa eskiden de böyle miydi her şey? Gittikçe sadeleşiyordu her şey ya da özü böyleydi. Belki de çocukluk en sade durana bile görkem yükleyebilen en yüce şeydi. Yitirilmemesi gereken en saf şey. 


Her cümlesini sorgusuzca kabullendiğim annemin düşünceleri şimdi kusurlu geliyordu. Sokağında kaybolduğum o eşsiz şehir bir yabancıydı artık. Herkesin bahsettiği o özgürlük, yavandı şimdi. Girdiğim her yol, dinlediğim her şarkı, baktığım her yüz aynıydı artık. 


Kıpırtısızlık her yer sarmış, sessizlik en soğuk yorgan artık. Bana renkleri anımsatan, en cansız varlıklara bile bir ruh kazandıran, hissettiği her şeye nitelik veren çocukluğumu şimdi yalnızca aşınmış bir hatıradan seyredebiliyorum. 


Büyüyordum ve büyümek sonsuzluğun bile bir köşeye sıkıştığı yerdi. 

Büyümek,bu dünyanın en ağır kamburuydu.