iki gündür arkadaşlarına vakit ayırmanın ferahlığı vardı. uzun süreden sonra üçü bir görüntülü konuşmada buluşmuşlardı. biri gözleri kırmızı ağlayan gözlerle açtı. hani sanki tam zamanında buluştuk gibi. bizi iyi ki aramış. aramış ki arkadaşımızın biraz da ihtiyaç duyduğu duymayı gerçekleştirdik. 'soruyorum kendime dedim en iyisi yazayım. o yapıyorsa vardır bildiği diyerek.' bir diğeri de işte tempolu bir hayatın içinden paxera içerek tutunuyordu. 'ayın sonuna kadar halletmesi lazım çünkü aralık on bire kadar yokum. karadağ'a gidecem ya.'

ya kelimesi mi edatı mı ne derseniz işte buna, sanki karşı tarafın zaten bildiğini ifade ediyor. he ediyor, ediyor da bir bok bilmiyorum.

'k.'nin doğum günü hediyesi.'

aaa öyle mi, diye donuk düşünceli bir...

'ben galiba iyice alıştım ha buralara bakışları atıyordu. insanın anlatası hiiçç bitmez ki. alışır da durur.' ne sikten ifadeler diyerek huysuzlandı. bugün uyanmış ama tekrar uyumanın hesabıyla gününü devam ettirdi. uzun zamandır da evi silmesi lazımdı. her şeyi askıya bırakmış, şu evi sileyim de başka bir şey istemem der gibiydi. aklından geçtiği gibi de oldu. sildi baktı ki saat on beş. 'aahh be!' dedi kendine bugün arkadaşımla görüşecektim ya... sırf şu evi sileyim diye ne de güzel bir iş yapmadın. duşunu almış, hazırlanmaya koyulmuş otobüse yetişmeye çalışırken ayakabbısını giyindiği anda kaçırdı şu otobüsü. eh belki fotoğraf çekilirim. saçlarının önüne kahkül kesmişti ama sanki her banyoda biraz daha kısaltmıyormuş gibi daha da uzun geldi önüne. çıkalım da g'yi bekletmeyelim. bari bu sefer geç kalmayalım. kalmadı da... lezzetli bir yemek, soğuk bir içecek... de... saat yirmi civarıydı öyle bir uyku bastırdı ki ikimizi dağıldık evlere. dağıldılar evet savruldula... saçmalama ya! yeter izle şu diziyi de her cümlen bir edebi sanata dokunmasın. ne gereği olsun ki.

taslağı kaydet.

düzenle.

sırtım ağrıyor. 25 yıldır ders çalışıyorum bir masada. yirmi yaşında fetihler yapan bir ülkenin 25 yaşında kpss çalışan bir genciyim. yitirilmiş hayatımdan yazıyorum. rızasız soluyorum nefeslerimi. birkaç zamandır intiharı unutmuş gibi... en çok da unuttuğumu düşünerek hatırlıyorum. bu yazım tam bir deneme silsilesi. ilahi bakış açısı, gözlemci bakış açısı... palavralar işte. bir sonraki yazımda tutulmuşluğumu sergileyeceğim. yirmi beş yaşımda yirmi iki yaşımın saplantılı tutkusundan. ha olur da bahsetmemişsem etmemişimdir.