KAYBOLMAYAN şeyler vardır. Onlardan biri de şiddettir. Modernitenin şiddetten hazzetmediğini söyleyemeyiz. Ancak şiddet kılıktan kılığa giren bir oyuncu. Toplumsal durumlara bağlı olarak suretini değiştiriyor. Günümüzde aşikârlıktan mahremiyete, cephesel karşılaşmadan viral bulaşmaya, kaba güçten medyatiğe, fiziksellikten ruhsallığa, olumsuzdan olumluya kayıyor ve deri­nin altına, satır aralarına, kılcal damarlara ve sinir uçlarına doğru geri çekiliyor - öyle ki tamamen ortadan kaybolduğu yanılsama­sına kapılabiliyoruz. Karşıtı özgürlükle örtüştüğü anda ise, iyice görünmez hale geliyor. Kaba kuvvet günümüzde anonimleşmiş, öznesinden arınmış, sisteme içkin bir şiddete dönüşmüştür; top­lumla ne denli halvet olursa, o kadar ustaca saklanmayı beceren bir olgudur artık.
Şiddetin topolojisi, öncelikle şiddetin olumsuzluk kılığında teza­hür eden makrofiziksel görüntülerine yönelir; Ego ve Alter, İç ve Dış, Dost ve Düşman gibi iki kutuplu gerilim hatlarında ilerler. Genellikle dışa dönüktür, patlayıcı güçtedir, masif ve kanlı ifade eder kendisini. Bu şiddet biçimleri arasında arkaik ve kanlı kur­ban ayinlerini, kıskanç ve intikamcı tanrıların mitolojik gazabını, hükümdarın öldürücü şiddetini, işkenceyi, gaz odasının kansız şiddetini ya da terörizmin viral şiddetini sayabiliriz. Makrofizik şiddet daha örtük biçimlerde, örneğin dilsel bir şiddet olarak da karşımıza çıkabilir. Keskin bir dilin şiddeti de fiziksel şiddet gibi olumsuzluk üzerine bina edilmiştir, çünkü bir şeyden yoksun bı­rakır, yaralar hedefini: İftira atar, itibarsızlaştırır, aşağılar veya hakaret eder. Bir olumsuzluk şiddetidir. Oysa bir de olumluluğun şiddeti vardır: Dilin spamlaşması, aşırı iletişim, aşırı haber ve bil­gi, azmanlaşmış bir dil, iletişim ve haber kütlesi, olumluluğun şiddetinin görüntüleridir.
Günümüz toplumu giderek Öteki’nin veya Yabancı’nm olumsuz­luğunu üzerinden atıyor. Küreselleşme süreci sınırları ve farkları hızla ortadan kaldırıyor. Ancak olumsuzluğun azalması şiddetin de ortadan kalkması anlamına gelmiyor; çünkü olumsuzluğun şiddetinin yanında bir de olumluluğun şiddeti vardır ve bu şiddet her türlü düşmandan ve iktidardan yoksun gerçekleşir. Şiddet yal­nız aşırı ölçülerde olumsuzluk değil, aşırı olumluluk da demektir, hatta bu yeni şiddet, evet, tam da olumluluğun kitleselleşmesi, aşırı performans, aşırı üretim, aşırı iletişim şeklinde ortaya çıkar ve kendini hiper dikkat ve hiper aksiyon şeklinde gösterir. Böyle baktığımızda olumluluğun şiddeti belki de olumsuzluğun şidde­tinden çok daha yıkıcıdır, çünkü her türlü görüşe ve aleniliğe ka­palıdır ve olumluluğu nedeniyle bağışıklık tepkilerinden de us­taca kaçar. Olumsuzluk şiddetinin karakteristik özellikleri olan enfeksiyon, invazyon ve infıltrasyon -bulaşma, istila ve sızma- yerini enfarktüslere bırakır.
Geç modernitenin başarıya ve performansa odaklı öznesi, kendi dışındaki bir iktidar kurumunun baskısına maruz kalmadığı öl­çüde özgürdür. Ama gerçekte bir kul kadar da özgürlükten yok­sundur. Dış baskı nihayet aşıldığında, içerideki basınç devreye girer. Başarıya ve performansa odaklı yaşayan özne, bir depres­yon geliştirir. Şiddet azalmadan sürmektedir. Yalnız ağırlık nok­tası içeri kaymıştır. Egemenlik toplumundaki kelle alıcı güç, yani dekapitasyon, disiplin toplumundaki deformasyon ve başarı ve performans toplumundaki depresyon, şiddetin topolojik dönüşü­münün birer aşamasıdır. Şiddet giderek içselleştirilir, ruhsallaş­tıkılır ve böylelikle görünmez hale gelir. Giderek Öteki’nin veya Düşman’ın olumsuzluğunu üzerinden atar ve insanın kendisine yönelir.

(Byung-Chul Han, Şiddetin Topolojisi, Giriş Bölümü)