Sabah 07.45. Otobüse yetişmek için evden çıktı. Hâlâ biraz daha vakti vardı. Yavaşça merdivenleri indi. Zemin katta bodrumdan çıkan Halil'i gördü. Her zamanki gibi görünüyordu. Selam verdi. Haklıydı Halil, her zamanki gibiydi. Yine her ay aldığı boktan maaş yüzünden karısıyla kavga etmişti. Aksak ayağı ile merdivenleri çıktı. Ç.nin verdiği selamı aldı ve çöpleri toplamak için yukarıya yöneldi. Halil ile vedalaşan Ç. apartmandan çıktı. Yokuşu inmeye koyuldu. Her şey hâlâ aynıydı; hava ayazdı, yokuş dikti, sokak lambaları yeni sönmüştü. Kahvaltı yapmak için vakti olmayan Ç. her sabah olduğu gibi fırına geldi. Ali Usta'dan her sabahki zeytinli poğaçasını aldı. Parayı verirken gözleri bazen Ali Usta'nın ellerine takılırdı. Bu sabah da öyle oldu. Muhtemelen ellilerinde olan Ali Usta'nın elleri her zamanki gibi nasırlıydı. Tam o esnada arkadan Ali Usta'nın eşi Leyla, elinde bir tepsi peynirli poğaça ile geldi. İşte o her zamanki gibi değildi. Henüz vücuduna geniş alanlara yayılacak kadar büyümemiş bir tümör vardı. Son zamanlarda karnında ve kasıklarında sık sık ağrıları oluyordu. Yine de Leyla bir süre daha doktora gitmeyecekti. Ali ona üşüttüğünü ve karnının o yüzden ağrıdığını söyleyecekti. Biraz sonra da Leyla'nın neresinin ağrıdığını bile unutacaktı. Leyla buna ikna olacak ve bekleyecekti. Kanaması başlayınca ancak 32 yıllık kocasının dikkatini çekebilecekti. İşte yine her şey her zamanki gibiydi: Kadınlar sandığın dibinde unutulan o el yazması, kadının işlemesi baş üstüne layık lakin bakmayı bilmeyen gözlerde öylesine ıssız ve karanlık...
Ç. Leyla'ya bakınca her şeyin aynı olduğuna emin oldu, para üstünü aldı ve dükkandan çıktı. Poğaçasını yiyerek durağa geldi. Her zamanki gibi dört dakika beklemesi yeterli olacaktı. Otobüse bindiğinde yine o sıcak, terli ve ekşi koku yüzüne çarptı. 25 dakika sürmesini beklediği yolculuk başladı. Otobüste tanıdık simalar da vardı. 3 senedir aynı saatte, aynı otobüse binen birkaç tanıdık yüz. Bu isimsizlerden ilki Perihan.
Ç. Perihan'ı tanımazdı. Yani eğer ismi de Perihan ise eğer. İşten sabaha karşı dönen Perihan yani aslında, Nurgül birkaç saatlik uyku sonrası çocuğu Fatih'i okula bırakmaya gidiyordu. Ç. bir diğer talihsiz kadını iş yerindeki adamlardan duymuştu. Onun için o kadın Perihan'dı. Yüzüne bakınca en az fikre ulaşılan yüz Perihan'a aitti. O yüzden Ç. ona bakmaktan pek keyif almazdı. Belirsiz ve anlamadığı şeylerden hep kaçardı. Perihan'dan da öyle. Ç. kafasını başka bir isimsiz, tanıdık simaya yöneltti. Bu kişi Servet'ti. Servet son birkaç gündür hep düşünceliydi çünkü karısı onu aldattığını sezmeye başlamıştı. Elbette onu düşündüren karısının bunu öğrenmesi değildi. Karısının tefeci bozuntusu abisinin bunu öğrenmesiydi. Servet Ç.'nin onu izlediğinden habersiz yakayı nasıl kurtaracağını düşünüyordu. Anlayacağınız Servet'in paçaları tutuşmuştu. Ç. biraz daha Servet'i izledikten sonra gözlerini o kirli ve yamuk surattan ayırdı. Kafasını camdan dışarı çevirdi. Gecekonduların içinde yaşanan onca hayattan habersiz.
Ç. için her şey hâlâ aynı. Bu devranda onun payına düşen ekmek aynı, aş aynı, acı hep aynı.
Onu bekleyen farklılık 38 yıl sonra gelecekti. Az sonra. Ç. yıllar sonra ilk defa bir yabancının gözlerine bu kadar dehşetle bakacaktı. İleride kavşakta bekleyen kırmızı kamyon şoförüne.
Çocuğunun doğumuna yetişmek için acele eden Ömer ve Ç.nin yolu ilk kez kesişecekti. Ve kesişti de. Ömer o mutlu gözlerle son kez Ç.'ye baktı, Ç. de anlamsız, insanın içini görmek istercesine ısrarla bakan gözlerle son kez Ömer'e baktı. Gün sonunda ne Ömer bebeğinin yanına gidebildi ne de Ç. işe. Garip olan koca hayatta Ç.'ye en son isteyeceği kişi eşlik etti: Perihan...
Sizce de garip değil mi? Birbirinin hayatına bu denli etki eden iki insan; Ömer ve Ç.
Yalnızca 1 saniyeden daha az göz göze geldiler.
Ç. hayatında ilk defa farklı bir şey yaptı: Öldü.