"Sevgi alışveriş değildir. Veriş-alıştır."
Çoğumuz, çoğu kere hep karşıdan bekleriz. O gelsin, o yapsın, o ilk adımı atsın diye. Halbuki sevgide ilk olan vermektir. Vermeden almayı bekleyemezsin. Çabalamadan karşıdan çaba göremezsin. İlk adımı atmadan ya da koşmadan karşı taraftan koşmasını bekleyemezsin. Çoğumuz gururluyuz. Sevgimi verirsem beni kullanır diye, bana ihânet eder diye. Evet ben de o evrelerden geçtim. Sevgimi verdim, ilk adımı attım, koştum hattâ daha fazlası... Sonra ihânete uğradım, üzüldüm, ağladım, en dibe battım. Ya da battığımı sandım. Sonra dibinde dibi varmış onu öğrendim. Asla bir daha ayağa kalkamam sandım. Uzun süreçler sonrasında kalktım. Sonra hiç kimseye güvenmez oldum. Benim duvarlarım vardı; kimsenin arkasına geçemediği ama kapısı olan. Uzun çabalar sonrasında içeri girebileceğin. Ama o kapıyı da paramparça ettim. Oraya duvar ördüm. Artık girişi yoktu. 'Bitti.' dedim. 'Kimse yeni yara açamaz artık.' dedim. Kimseyi duvarlarımın arasına almazsam üzülmem sandım.. Evet tekrar bir kapı inşâ edip, o kapıyı birilerine açmasaydım... Yorgun ben, artık kimse için çabalamayan ben... Ah bu ben...
İnsan kendine hangi kuralları koyarsa koysun, illâ bir yıkan oluyor. Ne kadar duvar örerse örsün, illâ bir yıkan oluyor ya da yıktıran... Belki de yıktırmıyordur, insan bile isteye kendisi yıkıyordur. Günün birinde, bu dünyada katlanılacak tek şeyin sevgi olduğunu anladığında artık gurur falan dinlemeden çabalıyor insan. Zaten bir yerde gurur varsa, orada sevgi son buluyor. Ne kadar ihanete uğrarsa uğrasın, ne kadar üzülürse üzülsün günün birinde tekrar bir kapı insâ edebiliyormuş insan. Tekrar çabalayabiliyormuş insan. Uzun lafın kısası; 'Asıl mesele çabalamak.. Çabalamak...'