o anlarda

beni sevip sevmemesinin bir önemi kalmamıştı.

şaşırmıştı belki, yanlış bulmuştu

delirdi bu heralde falan diye 

söylenmiştir de.

ben kötü bir şey yapmamıştım

ama ayıp bir şey de değildi.

elime bir kağıt alıp not düşmemiştim,

plansızdı işte, anlıyorsundur. 

planı olmazdı.


o gece,

kendime anlatmaya çalıştım.

emin misin minvalinde sorulara karşı

hiç şüpheli cevap bulamıyordum.

aklıma gelmen gerekirdi, sen hiç çıkmıyordun.

uzun uzun düşünmedim mi sanıyorsun

doğru, düşünmedim.

düşünecek bir şey yoktu

sadece sana anlatmak kalmıştı geriye.

ve öyle kaldı.


elbette beklemiyordum ihtimalini,

tren raydan çıkmıştı bir kere 

ki ikimizde o vagonun üstünde

umutsuzluk halinde, umut hep varken bile

aynı yerde değiliz senle.

klişe şeyler işte, 

sevmiyorsun, yanına yakıştırmıyorsun

denemeye korkuyorsun, 

öylece izliyorsun

uzak duruyorsun.


ve yine o gece,

resmiyeti beklemiş

öncesinde hissettirmiş, sonrasında reddetmiş.

soğuklar gelmeden kalp kırıyoruz,

çok saçma geliyor ama 

uzaklaşıyoruz. 

bir sebepten bağımsız,

belki de bir nedene sığınıyoruz.


günler, aylar geçecek

sesin belki de sessizliğinle örtüşecek

aynı yoldan, aynı yerden

ve aynı sessizlikten

belki kalp duracak 

ama

kalp hiç dur demeyecek.

hesaplayamıyorum hüznü,

kalbimin içinde bir şeyler

çıkartıyor, bölüyor beni.

ben toplayamıyorum, etkisiz elemansın

tüm gölgenle.

cam kenarından odaya giren soğukluk hissi

bilirsin, izi kalmıştır sende.

sürekli sıcak bir çatışma bölgesi kalbim

yanımda benimle olmayı değil

karşımda benimle savaşmayı beklerken sen

düşmanına aşık, aciz bir adamı oynuyordum.


kıskanıyorum seni öyle görünce

yanıma geliyorsun, kulağıma eğilip

fısıldıyorsun;


‘delisin sen’


ve bir dilek dilercesine, iyileşmememi istiyorsun,

çok hoşuma gidiyor.


benden önce delirme olur mu,

seni böyle çok daha fazla şartlı tahliye ile

kendime şartlamam lazım.


  • soğuk ve uzun koridorlarda, azmış anksiyeteler ve bir takım günlük alınan haplar. hepimiz mutluyuz. Allah bozmasın