Şehir düşen damlalarla dolu. Şehrin neon ışıkları yansımalarda dans ediyor. Fötr şapkalar yüksekliklerde kanallar oluşturmuş ve bütün taşan şeyler gibi şelale etkisi yaratıyor. Bütün simalar da bu örtünün ardına saklanıyor. Beton cennetinin ortaya koyduğu gri mistik hava seçilebilen şeylerin sayısını azaltıyor. Yağmurdan rengi koyulaşan kabanımın cebine uzanıyorum. Bir paket sigara ve bir not defteri ile çakmak. Bir adet sigarayı çıkarıp dudaklarımın arasına yerleştiriyorum ve yaslandığım trafik lambası araçlar için yeşil ışığını yakıyor. İşte, diyorum; sinyal geldi. Sigaramı fitil ateşler gibi ateşliyorum. Çektiğim her nefeste ve özgür kıldığım her dumanda soğukta bir logomotif etkisi yaratıyorum. Duman göğe yükselirken bir şeyler anlatır gibi oluyor. Ancak dilinden ne ben ne de insanlar anlıyoruz. Soğuktan sertleşen kağıt ise zamanla ve ateşle büzüşüyor. Zaman bir su kanalı gibi akıp geçiyor. Böyle bir ortamda dakikalar önemini yitiriyor. İnsanlar caddede bir yığın etkisiyle hareket ediyor. Yetişmeye çalıştıkları onlarca yer var ancak sahip oldukları şeyler ne kadar da az. Birinin bir diğerine sureti ne kadar da benziyor. Sonrasında hayatlarımızı değişsek neye sahip neye de kayıp olurum, diye düşünüyorum. Birisinin artısı bir diğerinin eksisine dönüşüyor ve tersine bütün eylemler aynı gerçekleşiyor. Gözlerim yabancıların hayatına bir çizgi çiziyor ve kimin neye tabi olduğunu merak ediyorum. Mucizelere inanmıyorum, hayatımın herhangi bir noktasında da inanmadım. Eylemlerin bir sonucu olmalı ve sonuca varmadan bırakılan bütün davalarda olduğu gibi insan kaybolması kolay bir mahlukat. En tehlikelisinin de kaybolmadığına inanan olduğunu biliyorum. Ancak ışıkta ve karanlıkta olduğu gibi hangi taraftayım hiçbir fikrim yok ama en tehlikelisinin ben olmadığını görüyorum. Biliyorum çünkü görüyorum. Belki de böyle avutuyorum kendimi ve dizginlerimi elime almak için bir çaba sarf ediyorum. Bu sarf ediş ne manevi ne de maddi haykırışların yerinin tutacak güçte. Yalnızca bir çabalayış biçimi. Bir varoluş durumu. Bugün varım ve yağan yağmur bir nebze de olsa bunu hatırlatacak kadar ıslatıyor beni. Islatırken tatmin ediyor ve tatmin ettiği her noktada da terbiye ediyor. Ancak arsız suretim bunu kabul etmiyor. Şelalenin ardına saklanan bütün varlıklar gibi ben de saklanıyorum. Birinden ya da bir şeyden değil. Yalnızca kendimden. Öyleyse bütün bu seyir ve bütün bu algılama biçimi herhangi birine bir şey ifade etmediği gibi benim anlamamı da zorlaştırıyor. Ya doğru caddede ve doğru zamandayım ya da beyhude zaman geçirdiğim yerlerden bir tanesindeyim. İkisine de inanış biçimim bir diğerinden farklı değil.