Bu yazıyı içimden gelen bütün duygularla yazıyorum.


İnsanlar var olur ve ölürler. Devletler de öyledir. Ancak insanı öldüren her zaman bir hastalık olmuştur ve olacaktır da. Maalesef devletlerin içinde de böyle hastalıklar vardır ve var olmaya maalesef devam edecektir.


Kendi çıkarları uğruna kendi devletini düşünmeden kaçmaya çalışan bir toplum yaratıldı. Yaratılan bu toplumun içerisindeki biz, yani gençler, artık başımızdaki aktörler gibi düşünmeye başladık. Ülkemizden bir an önce gitmeyi ve rahat yaşamayı hayal ediyoruz. Ettiğimiz hayallerin gerçek olma şansı her zaman var ancak devir değiştiği zaman durum aynısına dönmeyecek mi? Birisi daha gelip kamuoyunun yumuşak karnından söz edip kendini sevdirdikten sonra aynı çalkantılı süreçleri yaşamayacak mıyız? Maalesef içimden bir ses öyle söylüyor. Nedeni ise etrafıma baktığım zaman bütün halk (veya buna bireyler dersek daha doğru olur) kendini kurtarmanın ve geçiminin derdinde. Diğer taraftan, refah içerisinde yaşayan kesim ise gücüne güç katmak ve durumunu daha iyiye getirmek için bizim olanı sömürmeye devam ediyor. Vergi kaçırıyor, usulsüz ihale alıyor ve paraya para demiyorlar.


Ben bir öğrenciyim. Görüşlerim kimi taraflara yanlış veya doğru gelebilir. Bunu sadece benim gibi düşünen veya düşünmeyen insanlar anlayacaktır. Düzenimizin ve konfor alanımızın daralmasıyla sadece doğruya doğru ve yanlışa yanlış dememiz tamamen olumsuz bir eylemdir. Yapacaklarımızın tek sebebinin kendimizi kurtarmak olmamasını ve devletimizi, vatanımızı iyi bir şekilde temsil etmemiz gerektiğini biz kimden öğrendik sizce? Büyük önderden tabii ki. Zaten tarih fedakarlık yapanı hatırlar ve her zaman öyle de olacak.


Bizim istediğimiz refaha ve yaşam standartlarına dışarıdan değil, kendi elimizle sahip olmamız gerekmektedir. İşlemeyen demir haliyle paslanır ve kullanılmaz hale gelir. Maalesef durumumuz paslanmanın da ötesine geçmişken üretken olmamızı da beklemiyorum ancak kaçmak sadece korkakların işidir. Tercih meselesi olduğundan, kesinlikle akranlarımızı suçlamıyorum. Ancak dışarıya çıktığımızda, biz oranın bir ferdi ve evladı olmayacağız. Bize yabancı ve işgalci gözüyle bakanlar mutlaka olacak. Bunun sebebi ise; az önce bahsettiğim husus bu ülkelerde oturmuş durumda. Kendi yağında kavrulan bir yapı/kurum/birey/aile, daha iyi yaşam standartlarına sahip durumdadır. Ancak biz buradan gidip rahatımızı başka bir yerde aramaya çalışırsak durum olduğundan da kötü hale gelecektir, hiç şüpheniz olmasın.


Düzeni değiştirecek olan bizleriz ve bir şeyleri başarmamız için maalesef fedakarlık yapmamız gerekmektedir. Ömrünün büyük bir kısmını bu ülkeye mal edenler bunu yaparken bizi düşündü. Sıra bizdedir ve geleceğimizi inşa edecek olan yine bizleriz. Söylemek istediğim ise şudur: Her insan nasıl kendi kaderinden sorumlu ise, her toplum da kendi kaderinden ve haliyle geleceğinden sorumludur. Bugün dalgasını geçtiğimiz yaşlı insanlar bir hata yaptılar ve şu anda acısını maalesef biz çekmekteyiz. Onlara kızıyoruz, meydanlarda onlarla tartışıyoruz, zaman zaman da kavga ediyoruz. Ancak gün gelecek, biz de yaşlanacağız; sonrasında ise aynı duruma düşmemiz işten bile değil. Gelecekte çocuklarımızın, torunlarımızın söyleyeceği ve şikayet edeceği bir durumu görmek istemiyorsak bunu yapmamalıyız. Aksine, ülkemiz ve ilkelerimiz adına mücadele etmeliyiz ve kendimizi ifade etmeliyiz. Bizden alınan hakları yumruğumuzu masaya vurarak geri almalıyız.


Yazımı şu sözlerle bitirmek istiyorum, malum, artık fikrimin size ulaştığını düşünüyorum:


"Başarı, tüm ulusun azim ve inancıyla çabasını birleştirmesi sonucu kazanılabilir."

M. Kemal Atatürk