Bir avuç çakıl taşlarının en keskinlerinden olmamak... Bu bir paradoks. Paradokslar içerisinde sallanırken bendeniz en sivrileri çarpıyordu ayaklarıma, çakıl taşları. Kağıt kesiğinden daha sinsi sancısı...

Küçük bir köy misali hangi yola girsem bildiğim yere çıkıyordum. Bu sefer bilmediğim bir yola da girsem aynı yola çıkacağım biliyordum. Bilmenin ne tür keskin çakıl taşı sancısı oldugunu hiç tatmamak isterdim.

Bugun de geçmiş zamanın gelecek zamanla sevişmiş ama bir türlü gebe kalamayan şimdi ki zamanı...

Sorarsanız bana burası yaşanılmak zorunda olunan distopya.. gökyüzünde elbet bir gün dolunayın çıkmayacağı, Selene ile zeusun elbet bir gün kavuşacağına inanmak.

Uyandığımda ilk seni görmenin antidepresanın tüm tezlerini çürüteceğine dair tartışmalar yapmak, Sana her zaman sadece içimdeki kız çocuğunun, sen doğduğunda gününü aydın etmiş olmadığının ne demek oldugunu sindirtmek istiyordum.

Ve bir avuç çakıl taşlarının en keskinlerinden olmamak... İşte bu bir paradoks...