Geliyorlardı. Sabahın ışığı şehre dolmadan kayıp lezzetli ruhlar durakta bekliyorlardı. Ağızlarında tütün, elleri montların cebinde, titreyen bacaklarıyla ve uykulu gözlerle beni bekliyorlardı. Biri genç diğer ikisi orta yaşlıyken arkadaki ihtiyar kadın yaşını almıştı. İlk müşterilerim hep göz ağrım olurdu gün içinde. Onlarla ayrı bir bağ kurardık. Daha bir lezzetli olurlardı.

Otobüsün Kapısını açtım ve doluştular içeriye. Soğuktan kaçarcasına, peşinde bir canavar varmışçasına bana geldiler. Hepsine günaydın dedim içimden, günaydın efendim.

Boş otobüs koltuklarına yığıldıklarında gaza bastım. Para karşılığında zamanlarını feda eden bu insanlar, zamanları olduğunda kendilerini feda ediyorlardı zamana; hep bir memnuniyetsiz ifadeleriyle hayallere dalıp onları öldürüyorlardı. Ne muhteşem yaratıklardı öyle.

Yol alırken ilk tuzağıma düşen genç oldu. Duygusunu her yerimde hissettim. Adeta lezzetten titreme tutu bedenimi.

Sevgilisinden ayrı düşmüş. Kapıya konmuş ve kocaman hayalleri ile nerede hatta yaptım dercesine camdan kayan şehre bakar olmuştu. Bedenini saran hüznün tadı ayrı bir güzeldi. Gençler biraz daha az tecrübeli olduğundan hayata karşı, çektikleri acı bir o kadar birinci sınıf oluyordu.

En arkada oturan iki orta yaşlı adamlar ise birbirleriyle göz teması kurmamaya çalışıyorlardı. Dikiz aynasından onlara baktığımda kocaman bir utanç gördüm, daha derine baktığımda ise hissettim şey karşısında ulumak istedim. Ama sakladıkları benden kaçamazdı. İkisi de evli barklı iyi işi olan, beli bir maaş alan insanlardı. Ama sakladıkları bir şey vardı. Depoya indiklerinde yaşadıkları heyecanlarını biliyordum, hissediyordum. Tutkuyla öpüşürken öldürdükleri zamanı, seviştiklerinde zevklerinin ağzını kapatıp utançla karılarının yatağına girdikleri anı biliyordum. İşte oradaki öyle bir utançtı. Sakladıkları, belki kendilerine bile... Teki kucağında birleştirdiği ellerine baka dursun diğeri genç gibi camdan dışarıya bakıyordu.

Sağ cam kenarında tekli yere oturan yaşlı teyzenin ise kirli bir sırı vardı. Ne tuhaf, herkes ne kadar kirliydi böyle. Zamanın getirdiği pişmanlıklar ruhuna yapışmıştı. Ses etmemesine rağmen söylemek istediği çok şeyi vardı. O gözler yalan söylemez. Hele ruha damgalanmış pişmanlıklar silinmezdi.

Kocasının anılarında parlıyordu. Her gece dayak yediği acı dolu anılar. Ama şimdi bir yanılgı içinde acaba ben mi abartıyorum anılarımda derken yakaladım yaşlı teyzeyi. Ama yanılıyordu. Hatta hatırladığından daha bir şiddetli dayaklara maruz kalmıştı. Bunu biliyordum. Zamanla akan şeyler belli bir yerden sonra anlamını yitirip sessizleştiğinde insan tepkisiz kalabiliyordu. Ama yaşlı teyzeye bu olmamıştı. O hep içine atıp doğru anı beklemekle geçirmişti hayatını. Bundan tam bir sene önce kocası yatağında uyurken, şarabı fazla içip horlarken yanı başında kusmaya başlamıştı. Ancak sırt üstü yattığından kusmuğunda boğuluyordu ve teyze uyanıp ona baktığında ölmesini dilemişti. Ve öyle de oldu. Bir sigara yakıp ağrıyan belini umursamadan kocasının kusmuklar içerisinde ölmesini izledi. Oda leş gibi kokmasına rağmen o sigarasını güneş doğana kadar tekrar tekrar içti.

Keyfim yerindeydi. Tüm gün yetecek bir his doluşmuştu otobüsüme. Gaza basıp ışıkları beklerken, durakta yeni insanları alıp iş yerine bırakırken, güneş sancılı doğumunu gerçekleşirken ben gülümsüyordum.

Kayıp olan, hayallerin suda öylece yitip gitmesini izleyen ruhlar dışarı da ne kadar saf ve maskeleriyle dolaşırsa dolaşsın, otobüsüme adım atıklarında hissettikleri o yalnızlık, ölüm, terk edilmiş sevgiyi arayan gözleri dışarıyı seyre koyulur. Hayatlarını bir film şeridi gibi ben gaza basarken izlemek ızdırap verici bir deneyim olur onlar için. Benim keyfime diyecek yoktu gerçi. Ben bundan beslenirim. Kederlerinizden, yalnızlığınız ve kocaman korkularınızda, sakladığınız sırlarınız... Hepsi otobüsümde oynayan çocuklar gibi ve çocukları herkes sever.

Ben sizin içinizde görmesini istemediğiniz ama herkesin görüp başınızı okşamakla arzuladığınız o koca tanrınızım. Bana açılın, günahlarınızı dökün ki affetmek yerine gülüp eğleneyim. Hadi dökülün benim güzel evlatlarım. O kirli dünyanızı boşaltın otobüse, kabız olmuşçasına yırtının. Dışarıda gizlediğiniz her şey burada şeffaf bir ayna. Bundan kaçamazsınız.

Benden kaçamazsınız.