Cam bir vazonun içine atılmış bir iki kağıt parçası vardı. Çıkarma zamanı geldi onları, diye düşündüm bugün. Mavi desenli vazoyu elime aldığımda ellerim titredi, düşürüp kırmaktan korktum. Aniden kırılmamalıydı. İçinden çıkacaklara hazır değildim. Yavaşça salonun ortasındaki sehpaya taşıyıp dizlerimin üstüne çöktüm. Ellerimin titremesi iyice artmıştı. Kalbim 37 yıl önceki gibi çarpıyordu ilk kez. Bu kağıtlar bu vazoya atılmaya başlandığında 24 yaşındaydım daha, diye düşündüm. 24 yaşındaki ben geldi karşıma oturdu. Bir dakika boyunca sadece vücudunu inceledim. Saçları hiç dökülmemişti, elleri pürüzsüzdü. Gözlerinde bir ışık gördüm, hayatımda gördüğüm en rahatsız edici ışıktı o. Anlamı yoktu o kadar umutlu olmanın. Birkaç dakika daha geçti, ben hâlâ seyrediyordum. Gözlerimin önünde birden iki kişi oldular. Evet o geldi, o geldi ve bir elini kızın omzuna attı, diğer eliyle de kızın pamuğa benzeyen ellerini tuttu. Bir süre de onu inceledim. Gömleği özenle ütülenmişti. Sakalları her zamanki gibi kusursuz tıraş edilmişti. Kolundaki saate çarptı gözüm, gıcır gıcırdı. Kır bakalım ihtiyar, dedi vazoyu. Bu kağıtları bu vazoya atarken bir şartı vardı, kendimi en çaresiz hissettiğim anda açacaktım. 37 yıldır ilk kez çaresiz hissediyorum. Şimdiye kadar böyle hissetmeme hiç izin vermemişti delikanlı. Ama şimdi bir hayalden ibaretti işte. Sadece uykularımda dokunabildiğim bir hayalet... Vazoyu kırmak için gücümü topladım, kısa süreli bir gürültüyle kırıldı. Tüm salon cam kırığıyla kaplandı, sorun değil. Kağıtları topladım hemen kırıkların arasından. Sararmışlardı. Okumaya başladım.


Birinci kağıt: Seni seviyorum.

İkinci kağıt: Seni seviyorum.

Üçüncü kağıt: Seni seviyorum.


Böyle devam ediyordu. Sadece tarihler farklıydı. Sonunda farklı bir kağıt gördüm. Asıl vurucu şey oydu işte:


“Seni her zaman sevdiğimi daha nasıl anlatırım bilmiyorum. Sevgim içime sığmadığında sana koşarak gelir, kulağına fısıldardım sevdiğimi. Bağırmak isterdim ama sen yüksek sesi hiç sevmezdin. Kalabalıkların içinde sana delice seni sevdiğimi haykırmak istediğim de çok oldu. Sen insanların önünde utanırdın, onu da yapamadım. Yapamadığım her günü bir kağıda yazıp bu vazoya attım işte. Çıktığımız ilk yurt dışı seyahatiydi. İtalya... Orada kimse bizi tanımıyorken inletmek istemiştim meydanları. Yapamadım. Onun için üç kez seni seviyorum yazdım. Bu belki de yazdığım son nottur, bilmiyorum. Hastalığımın farkındayım. Sesim eskisi gibi gür çıkmıyor. Ellerinin sıcaklığını hâlâ hissedebilmenin nasıl bir his olduğunu bilseydin keşke. Beni bu genç bir delikanlı yapıyor. Gençken gözlerin ışıldardı hep. O ışık bize mutlu bir hayat yaşattı. O ışık çocuklarımızı sevgiyle büyüttü. O ışığa iyi bak. Seni her yerde çok sevdiğimden emin ol.”