Sen

içimde ütülenmiş bir saman gibi zaman

Ağlayan bir dev gibi alev


İçime serpilmiş tohum gibi ölü doğumken

ve

annemin soğan kokan elleri öldürürken tüm laleleri


Sen

Diz dize gelemeyen aşıklar gibi göz göze

Yan yana duramayan iki özne


Ve

Baksam hangi yöne

Ölüme yürür gibi göre göre


Ya da

Yanı başımda, kellemin ucunda

Yanmayan bir lamba gibi damda


Sen

Kırık bir teker gibi

Toprağa fidan diker gibi

Aklıma ölüm eker gibi


gelirken


ve sen, yaşamdan çok

Arzuladığım cinayetken

ancak sonunda

Ulaştığım keder nihayet


Sen

Kırık bir gül

Dut yemiş bülbül


Ve ağlayan çocukluğum

Cebimdeki üç kuruş bozukluğum


Sen dün gece

Rüyama giren zenci

Boğazımı sıkan denizci


kadar gaddar


Ve


boğazımdan çok canımı sıkan sen



Gördüğüm ama dokunamadığım kadar uzak

Dokunup kavrayamadığım kadar yakın

Binlerce koşan asker gibi üstüme akın akın



Sen iç savaşta savaş suçlusu gibi

Petrol yüklü bir tanker


91 krizinde batmış bir banker


Sen

Denizleri kirleten bir yolcu gemisi

Karadeniz'de üç çocuk boğan Askeros deresi


Ve sen savaştan sonra ortada kalan

işsiz bir gençsin

Berlin duvarında kafamı yasladığım en hızlı kirlenen renksin


Sen

Beyazdan daha beyaz bir beyaz,

annemin yokluğunda


Geceleri bileklerimi kesen ayaz,

dağların doruklarında


Sen

Kırmızıdan daha kanlı

Kitap çalmak suçundan zanlı


Ve hapse atılmış baklava çalan çocuklar kadar dalgın


Sen

Üstümde ağır bir yorgan

üç adım öne üç adım geriye hücremde

Boğazımda yağlı bir urgan


Sen

Farkında olmadığın güzellik

Niteliğe düşman nicelik


Ve hücremde bazen


Yıldızları göremediğim bir gece


Ölüm döşeğinde son hece



Özgürlüğümde gördüğüm


Küçük bir kızın saçındaki toka

Rakı masasında çürümüş roka


Okyanusların ötesindeki aklımda dönen


Denver'da bir buhran kasırgası

Kulaklarımdaki Tanrı yanılgısı


Yanı başımdaki ülkemin nankör davrandığı


Bir lider, ülkeyi baştan yaratan

Yüzbinlerce asker yer altında kemiksiz yatan


Ve sen

Yüzyıllardır bitmeyen bir arayışın son çaresi gibi


Solcuların umudu devrim


Ya da


Anadolu'daki tersine evrim


Sen

Köşem bucağım

Annemin karnındaki kucağım


Babamın göz kenarı çizgileri

Ölü bir şairin yasayan dizeleri


Sen

İstanbul'da eski bir konak

Güneydoğuda kanlı bir duvak


Ya da


Ölümün kol gezmediği uzak diyarlarda


Bir astronot ulaşan güneşe

Hem hüzün hem neşe


Ve sen


Bir çocuk gibi yemek seçen gönlüm

Üstünden bir mevsim geçen

dünüm


Sen

Bir bebek gibi ağlayan

ve

Kedi yarasını yıkayan

Bozkırda bir çeşme

Akdeniz'de bir çağlayan


Ve sen aklıma gelen bazen


Mahpusta bir gece yarısı

Gurbette bir asker karısı


Küçük hücremde beni uyutmayan


Kanımda bir uyuşturucu

Ciğerimdeki yangını tutuşturucu


Sen mahpusta daracık penceremden izlediğim


Karganın ağzında bir ceviz

Kafamın içindeki deniz


Sen bırakıp giden

İdam ipinin altındaki keder


Sen

Gözümde yaş

Göğsümde taş


Ve aklımda bir mıh


Sen...