kimi zaman yazmanın zor olduğunu düşünürüm. çünkü yazmak içindekileri bütün çıplaklığıyla kağıda dökmektir. bu yüzden de yazmaktan kaçınırım. içimdekilerin bu kadar kolayca bilinmesini istemediğimden. ama bugünlerde yazmaktan daha çok zorlayan bir şey var benim için. o da hissettiklerimi içimde tutmak. kaç zaman oldu, yazamamak beni bu denli rahatsız etmiyordu. içimde olup bitenleri yazmaya değer bulmuyordum ama şimdi hissediyorum ki yazmak gerçekten tüm söyleyemediklerimizin zekatıymış. keşke rahatça söyleyebilsem içimdekileri, cümle kurmama hiç gerek kalmasa... sanırım en kötü yanı da bu, yazmaya ihtiyaç duymak. bilmiyorum kaç kişi bu ihtiyacı hissettiği halde direniyor ama ben artık direnemiyorum. üzülüyorum, elimden gelmeyen şeyler var, düzelmeyen, hâlâ bir yol dahi alamayan şeyler var. biliyorum güzel şeyler de oluyor, en azından kendi eksenimde. ama bu eksen bazen beni boğuyor, kurtulmak istiyorum. kaçmak istiyorum kendi kendimden. olmuyor, ona da izin verilmiyor. adım dahi atamıyorum. hevesim kaçıyor, ben kaçamıyorum. keşke bir heves olsaydım dedim şu an düşünce... istediğim zaman kaçabilseydim. haberim olmasaydı, ne hissettiğini bilmeseydim kendimin. sorunum bu galiba. kendinden kaçamamak. kaçmak istemek, arzu etmek, hayal etmek ama yapamamak. yazmakta kendim olduğu için çok yazamıyorum ya hepsinin kaynağı belli. ahmet hamdi'nin dediği gibi: "pencere evi önü çiçeği değiliz ki."