Kapattım kitabı. Daha fazla Canan’ınöyküsünü okuyacak halim kalmadı çünkü. Acıklı kitaplar okumayı bırakmam lazım artık. Yanımda bir kız duruyor.İnmeme de daha çok var. Kızın suratı asık. Kızın hüznü bana da bulaşıyor. Midemden dün gece içtiklerimizin tadı geliyor. Dün gece geliyor aklıma. İnsan umudunu tamamen kaybedebilir mi diye saatlerce pencerenin kenarından dışarıyı seyredişim geliyor aklıma.

İnsan neyi ne kadar yaşıyor, neyi ne kadar hissediyor merak ediyorum.

Korkularım geliyor aklıma; önce aklıma sonra başıma geliyor, teker teker.

Ayaz vuruyor yüzüme birden, arkadan da bir telefon çalıyor sanki, çok çok arkalarda, kulağımın arkalarında.

O arıyor. Açmıyorum. Tekrar arıyor, yine açmıyorum. O beni hep arıyor. Bazen yanındayken kaybolup gidişlerimde arıyor, benim uzaklara gidişimin nedenlerini arıyor. Asla bulamayacak olsa da arıyor.

Çok seviyor beni, ben de onu. Ne kadar seversem, sevilirsem korkular o kadar peşimi bırakmıyor; tedirginlik, bulantı.. Hiçbiri peşimi bırakmıyor.

Bendekileri ne kadar hissediyor merak ediyorum, neyin ne kadar farkında?

Ya da ben neyi ne kadar hissediyorum onun hakkında? Ben nerelere uzanabildim, kolum nerelere yetti? Yetti de yettiği yere kafamı kaldırıp bakacak gücüm oldu mu yoksa hiç bakmadan kafamı mı çevirdim de kendi bulantıma mı gömüldüm, ben onun hissettiklerini ne kadar farkına varabildim?

Bilmiyorum çok fazla soru var; yanıtlarını veremediğim çok fazla soru var. Belki de cevaplarını düzgün aramadığım için bulamıyorumdur.

Düşüncelerim uzadı böyle, hep uzuyor zaten sakız gibi. Sonra çantamdan başka bir kitap çıkardım. Uzamasın diye daha fazla. O da içimi sıkınca kapatıp dışarıyı seyretmeye başladım.

Hepsi havada kaldı sonra.

Cevabı gelmeyen sorularım, açılmayan telefonlar,dünkü düşüncelerim, yazdığım bu yazı, hepsi havada kaldı değil mi?

Ama bu bulantılar asla havada kalmıyor. Bulantılar sürekli peşimde, içimde. Zaten birbirimizden habersiz bir bulantıyı birlikte paylaşır gibiyiz, ya da bir hayatı mı desem,bilemiyorum.