gün batımının ışıkları vuruyor, yağmur bir hiddetlendi bugün. çocuk gözlerde çökmüş çiçekler, baharın yolunu gözlerler sen gittin gideli. nârin ellerini sarıp sarmalayan, tüten bir kâhve, gelen geçenin. yolunu seyredalan çehrende biter benliğim. piyanonun beyaz tuşları kadar âk benzin, yüreğime kor ateşi düşürür dudaklarının titreyişi. bir fırtına kopar durur dışarıda, baharım bildim seni, zambaklar filizlenmiş etek uçlarında. cânânım, şafak uzaktır bize. lâkin kar beyazı sene rağmen, güneş doğdu yüreğime.


memleketim, bana döndün ürkekçe. pınarlarına tünemiş ihtilâller, yetimlerin ağıtları yankılanır sesinde. "ne zaman dönüyorsun memleketine, ihtilâl biteli oluyor. ailen merak etmişlerdir seni." diyorsun. sana diyemedim, 'memleketim sensin bundan gayrı.' Ankara'nın tarlalarında altın buğdaylar her bir saç tutamın, ayazını ince parmaklarında bulurum. çıktığımız tepelerde şafağı gözleyen âsi çocuklardık, şafağım, baharım sensin. diyemedim. beni sükûta boğan piyanonun başında, tek kelâm edemedim. 


kahvenin tütünü söndü, odadaki ufkun ışıkları misâli, kasvet sardı dört bir yanımı. yaş almışım bir ânda, âk saçlarım çehreme dökülüvelir, oysa hâlâ yirmi altı yaşındaki delikanlıyım sana. piyanonun başında ölüm biter, cellât kesilir her bir tuş sana. ellerini tutamadım. kırık parmaklarım fincana uzandı, ellerim arasında güz yaprakları misâli paramparça oldu. sesin sükûnetime karıştı, hâlbuki hiç uğramamışsın yamacıma. bahar benden göçeli yıllar olmuş, dışarıda bir fırtına. ihtilâl cânımdan etmiş beni, piyanonun başında belirir sûretin. kan kokuyor dört bir yanım, güz yağmurları kusuyor isyânları.

baharım benden göçeli yıllar olmuş, mâhkummuşum ayaza. 

bilemedim.