İnsan umudu olmayan bir şeye oturupta kahrolamıyor.

İnsan az da olsa umudu olan şeye ağlıyormuş.

O diziler ve filmlerde olan flasback sahneleri gerçek hayatta da varmış.

Yokluğu insan aklı idrak etmiyor. Edemiyor.

Merhale merhale büyüyen imkansızlık, ızdırap içinde bir alışmak.

Alışmak ve nankörlük ile suçlamak kendini.

Ömrünün sonuna kadar yokluğuna alışmak.

Gerçekten sevip sevmediğini sorgulamak.

Ve münafıklık alametlerini kendine dizmek.

Oturupta kahrolamıyorsun ya, mekanik ve içi boş bir hamur yığını diyorsun kendine


Kimsenin seninle kalpdaş olmadığını düşündüğünden tozlu bir rafın en örümcek ağı olmuş köşesine iliştiriyorsun acını, özlemini, aşkını ve unutmaktan korktuğun çocukluk anılarını.

Ve günde beş vakit avucunun sıcaklığını bir merhamet gibi yanağına iliştirip öptüğünü hatırlatıyorsun kendine.

Ama bir daha o sıcaklığı hissetmeyeceksin bu kesinlik içinde kesin. Ve bu gerçek bir bıçak gibi keskin.

Yeni bir eşya aldığında ya da ilk defa yaptığın yemeği küçük bir çocuk edasıyla gösteremeyecek olmanın yetimliğini hissedip " neyse bu ayakkabıyı aldığımı görmüştü. Ona tarhana çorbası yapmış mıydım? Beğenmiş miydi? Neden hatıralarım boş bir levha?".

Şimdi ben, o Felak nas okuyupta beni koruyan dualardan muaf kaldım olumsuz bir muaflık.

Daha bir başıboş köpeğim.

Sokak köpekleri belki de ondan hırçın ne belli.

O kadar ruhsuzum ki kendi kendimden korkup kaçıyorum.

Bir Allah'ın huzurunda batıyor kalbime bir şeyler de her kıyamda " Allah'ım onu sevdiğimi söyler misin ve onu öper misin?"Diyorum çocuk bir Hediye kalbiyle. Sonra öpmenin Allah ile soyutlugunu düşünüyorum.

Ve en korkutucu olan ne biliyor musun?

Artık tatillerde, bayramlar da o yok. Yokluk nasıl somut olabilir?

Yok nedir, var nedir ve insan neden yoka rağmen gülmekte ,yemekte, içmektedir?

Kendimi bildim bileli avuçlarım şifa dilerken, dedem için nasıl rahmet okuyayım?

Peygamberin sevdiği biri ölünce ne yaptığına bakıyorum. Nasıl acı çekilir bilmiyorum ki?

Bir yoka nasıl davranılır?

Ben dua ederdim canım Allahım iyileştirirdi hep .Ona hediye vermek için umre de yaptırdığım adını yazdırdığım o namazlıktan bir haber oluşunu hatırladıkça gözyaşımla suluyorum içimde ki ateşi.

Sıcak bir su damlıyor benden bana.Ben ona vermenin hayalini kurup heyecanlanırken mezarının başında görmesinin umut ederek ona gösterdim. Çocukça ve belki de bidat. Ama çaresizdim biliyor musun?

Ve kimse bilmeyecek anlamayacak ama lezzetsizliğe alışıyorsun.

Yemeklerin tadı seni mest etmeyecek kandırmacılık oynayacaksın.Sürekli bir şeyleri unutmaya Başlıyorsun. Dikkatin dağınık. günde 12 saat uyuyorsun. Tembellik ve beyninin geriye gitmesine hızla şahit oluyorsun.

Tek başına.

Hani kirpinin dikenleri dışa doğru ya benim dikenlerim içe doğru.

Kimse senin için" yokluğun var ,diken var etmeyelim sana " demiyor.

Tokyo da yaşıyorum da hissizlik ile dolu insanlar sanki.