Kasvetli, kara bir şubat ayı,
yüzüme vuran rüzgarın acı yanı.
Bir boşluk hissi, tarifi yok.
İnanmayışların yolundan geçen çaresizlik,
bir servet kaybetmiş gibi...
Öyle yalnız, öyle kederli bir gün.
Boğazında geçmeyen yutkunma,
kirpiklerinden akmayan gözyaşı
sarmaşıkların arasında içinde hapsolmuş
sessizliğine gömülmüş geçen yıllar.
İlaçlar halt etmiş ağrıyan yanıma
hiçbir hücremi yenilemiyor artık maddeler
Beklenmedik anda gelen yürek yangını.
Söylesenize hangi su söndürür bu alevlenmiş ruhumu?
Zaman mı? O da yaralı!
Uzun bir yol benimkisi,
henüz güneş doğmuyor ama
yıldızların parlaması açıyor içimi.
Elbet bir gün ben de güneşi selamlayacağım,
sana doğru açacağım gözümü.
Maviliklerin arasında açan yurdum!
Benim aydınlığım sensin.