çaresizlik, hiç olmadığı kadar derin
bir girdap, derya, inci
garip, karanlık, serin
yıldızlar utanmış görünce seni
yıldıznâmeler kapanmış,
daktilolar bozulmuş,
mürekkepler kurumuş,
kalemler kırılmış,
“kaç kara eylül geçmiş”
anılar birikmiş,
bitmiş
çocuklar vurulmuş, çocuklar vurulmuş
zaman devrilmiş
Leylâ’ya tekrar, tekrar âşık olmuş Mecnûn
sen hâlinden memnun
ben hâlimden mahcup
menedilmişim dokuz diyardan, kovulmuşum
kovulmuşum bir kara kuraklığa, iklimler bitmiş, cihan harap
ayağım takılmış, yuvarlanmışım çatlak, kızıl toprağa enli boyunca
kan dolmuş tırnaklarımın arasına
çaresizlik, hiç olmadığı kadar derin
cümle arş saklamış yüzünü tekmil
sanki esnaf çarşısındayım Serez’in
ve bir kazığa asılı çırılçıplak bedenim
çaresizlik şimdi, hiç olmadığı kadar derin
tanrı bile, şeytan bile utanmış görünce seni,
kâinat kurumuş,
zaman devrilmiş
tarih etmemiş tekrir