Her şeyi farkındaydı çarmıha çıkarken. Adımlarını attıkça hayatı boyunca hep bir şekilde bir şeylerin içinden sıyrılmasının vermiş olduğu güven azalıyordu. Bir böbrek mafyasının, kaliteli(ki kalitesizi olmaz(!) ) bankaların elinden kurtulmuştu. Ha, birde düşmanı olabilecek kadar tehlikeli insanlardan. Attığı her adımda sıkı bir müziğin içinde arada sırada olan o korkutucu sessizliği yaşıyordu. Kaybettikçe sıyrılma inancını, akşam eve gidip göbeğini iyice şişirdikten sonra şiir yazamayacağını fark etti. Ardından şiir yazdığını fark etmişti.
Daha önce hiç düşünmemişti şiir yazdığını, oluyordu işte bir şekilde. Evet, saklamıştı bir süre. Sessizce yapmıştı bu işi uzun bir vakitte. Fakat bunun üzerine hiç düşünmediğini düşündükçe her adımda karartılar artıyordu.
- Arada sırada zihni onun rüyada olup olmadığını sorguluyordu. Bu denli en kötü şeyler, ancak rüyalarlarda olurduydu. -
Bu adımların rutinliğinde bir aydınlığa varmıştı zihni, yazdığı şiirleri hatırladı. Attığı her adımda olan karanlık, yerini aydınlığa bağlamıştı. Fakat içi korku doluyordu, aklında sadece yazmış olduğu şiirlerdeki yanlışlar vardı. Üstelik lanet olsun, yanlış olduğunu henüz daha şimdi fark ediyordu.
İşte tam o anda her şeyi anladı.
Şuara suresini anladı.
Fakat çok geçti;
Zira sadece son nefeste tövbeler kâbul olmuyordu.