Tavandaki tüm çizgiler ölü bir baykuşu andırıyor. Gözlerimi devirmemin akabinde her biri vücut bulup boyunlarını sonsuza kadar döndürmenin yollarını arıyor. Biraz daha deviriyorum gözlerimi ve birkaçının boynu kopuyor. Onlara özenip hayat filmimi kopartmak istiyorum ben de. Nedenine gelmeye gerek yok. Artık neden değil netice istiyorum. Zaten nedeni aşikar. Kısaca bezdim gayet basit. Hiçbir şeyin olmaması ve hiçbir şeyimin olamayışından. Çabalar sonuçsuz, mücadelelerse haddinden fazla hüsranlı. Ne kimseye aitim ne de kimse bana ait. Yetinecek bir halt da yok elimde, şükür zırvalarından bahsetme bana. Sakat bir insanla kendini mukayese edip mutlu olmak acizliğini kendine sakla. Ben asgari bir bilinçle gökdelenin tepesinde oturanın yerini alma gayretindeyim. Beynime kadar helyum çekip ciğerlerimi patlatmak istiyorum artık. Bu girift hayal alemimde Alice harikalar diyarında değil, Manukyan’ın en ala köşesinde. Yedi cüce birleşip pamuk prensesin küllerini savurdular çoktan. Çölün ortasındaki kurbağa morfin bağımlısı. Zaten öyle bir ruh haletindeyim ki Pollyanna görse üçüncü sınıf bir barda konsa çıkardı çoktan. Saymaya başlıyorum dirilttiğim baykuşları. Son baykuşun da boynu kopana dek anlatmak istiyorum her haltı. Son baykuşla beraber kopacak bendeki kayış. Anlattıklarımın tüm baykuşlara hitap etmesine de lüzum yok zaten. Dinlemese de olur hiçbiri. Boynunun yettiği kadar zaten herkesin ömrü. Tamamen yaşlanıyorum geriye. Gözlerimi iyice dikiyorum tavana. Karşımda sorunlarını hala çözemeyen aptal çifti menzilimden çıkarana dek odaklanıyorum tavana. O aptal çifti iki aptal baykuşa dönüştürüyorum tavanda. İkisini birbirine sarılması İçin zorluyor ve aynı anda kopuyor boyunları. Ve kendimle baykuş türevim karşılıklı bakışıyoruz. Görmeye değecek bir dünya yok ama boynumu da kıramıyorum, diyor baykuş. Bir öğürmenin akabinde istifra hasıl oluyor. İmdadıma bir poşetle aptal çiftin erkeği koşuyor. Ve şimdi poşetten bir baykuşun kafatası bana el sallıyor...