Şu hayatta sevdiğim bir şey varsa,

o da umut dolu sıcacık hikayelerdir.


Bazen bir şeyi çok sorgulamak pek de iyi değildir.


Olduğu gibi, gördüğü gibi,

Hissettiği gibi yaşamalı insan.


Kâh üzülmeli

Kâh sevinmeli…


Geçen gün sokak aralarında yürüyordum.


Gözüm bahçe katlarına takıldı.


Her mutfak penceresinden görünen,

ocağın üstüne duran çaydanlıklar ilişti gözüme.


İstisnasız her ocakta vardılar.

Öylece günü bekliyorlardı.


-Hadi bir çay koyalım,

-Çayı demledin mi?

-Yanına bir çay yaparız olur biter.

-Evdeyseniz çaya geliyoruz.


-Sen ekmek alıncaya kadar çay demlenir.


Sabahın ışıkları ile çıt çıt eder ocaklar,

fokurdar kaynar sular.


Kimi poşette, kimi kaçak, kimi açık…


Güne çay ile başlar,

Hatta kimi evde günü çay ile bitirir memleketim insanı.


Bu günlük rutin hepimizi ayakta ve hayatta tutar.


Hele bir de katıklı bir kahvaltı sofrası kurmuşsak.


Ne güzeldir yaşamak…


Güne başlamak…

Dışarıda yağmur kar fırtına...

Biz evin içinde, çaydanlıklar da ocakta.


Bunun kıymetini bilmek lazım asıl,

şu yanardöner hayatta.


Her şey olur, her şey geçer,

Devam eder veya biter.


O anda ne kadar çok sevebildiğin ile alakalıdır her şey.


Bu koca dünya bilmediğimiz güne kadar döner.


Ancak o gün çaydanlıklarımızın altı söner...