Yeşer ve serpil biricik avuntum

Dayat bana ne saklamışsan içinde

Sen değil miydin beni seher vakti

Cüzzamlı perdelerden koparan

Yolunu gözlediğim dönme dolap

Sarı pabuçlarını sakınarak yol tepen

Vicdanım, pembe yanaklı çocuklar

Yok artık

Yok artık kamberin düğün, dulların şenlik telaşı

Kulağımı tırmalarken inşaat korosu

Görünürde

Sağırlığımı devireceğim yokuş yok

Koyu bir sessizlik çöktü omzumuza

Def etse de ak saçlardan örülü urganı

Takasları sevmem, akşam pazarını da

Çünkü

Enseme inen tokatlar hep soğan kokardı

Yakardı yanağımı şantiyelere sığınmış babam

Yokluğun çarpıntısı, somun ekmeğin ömrüyle

Tere bulanmış bir yığın utanç

Miras bıraktı

Artık korkutmuyor beni şehrin ucubesi

Karabasan bir süredir uğramıyor uykuma

Terk edilmişlik yine gösterdi kendini

Ben ki

Kopardığım çığlığın vebalini üstlenmekten

Temizlemekten veba sızdıran dudaklarını

Acizim ve korkuyorum

Koru beni asi avuntum


Bak, çatlamakta ufuk paslanmış gibi

Bakır yüzüm beklemekte sıradaki yağmuru

Yurdu sararmış dudaklar iken göçmenlerin

Kudururken deniz

Çağıltısını eksik etmezken beynimde

Ölüm gezdirirken tenimde karaltısını

Sabahı selamlamak gelmiyor içimden

Oysaki ben, ben hep imrenirdim güne

Yıkıldığım yerden doğrulmak isterdim

Kırıldığım yerden yeşermek, dinelmek

Her çağın kendine has bir acısı varmış

Ve acıyı harflerin mabedine hapsetmek

En çok bana yakışırmış

Böyle derdi annem

Bu yüzden

Yel süpürsün diye zihnimdeki kırıntıları

Başıma mağrur bulutlar kondurdum


Savun beni sessiz avuntum

Bileğime sıvanmış gaddar bilmece

Genzimi haşlayan tarifsiz kuruntu

Alıkoydu beni aşkın külüne bulanmaktan

Ne varsa küfemde hayata dair

Ne kalmışsa cebimde esnaftan aşırdığım

Söküp aldı avuçlarımdan

Narin bir kabuk bıraktı benden geriye

Bundan ki

Dargınım yüzümü bulandıran mateme

Her neyse beni

Ölümün cilvesiyle yoğuran

Artık onun uzağındayım