Geride bıraktığı tüm günlerin çoğunda olduğu gibi yine uykusunu alamamış bir şekilde uyandı Gregory, kirli perdeye ve yanındaki boş yastığa baktı, gözleri henüz detayları seçebilecek kadar açılmamıştı, o yüzden perdenin kirini farketmedi bile, yastıktaki boşluğu hissetmek içinse görebilmeye gerek yoktu. Kurumuş ağzına bir sigara koyarken yavaşça doğruldu, sırtını yatak başlığına dayadı, kuru öksürüğüyle uğraşırken sigarasını da yaktı.


Sadece zamanın değil, kullanılmanın ve de umursanmamanın etkileriyle yıpranmış halının parçalanmış köşelerinden birinde duran boş içki şişesini uzanıp aldı, küllerini içine atmayı düşündü. Odanın içinde dönüp duran koca karasinek içini ürpertti, küçüklüğünden beri büyük karasineklerden korkardı Gregory, kısık gözleriyle sineği takip etmeye çalıştı, sinek aralık duran kirli perdenin kıyısından hızlıca cama yapıştı, artık uçmuyordu, bu Gregory'i rahatlattı.


Ezberlenmiş çaresizlikler gibi yine o geldi aklına.


Yanında durduğumuz o küçük ağaç demişti bana bir keresinde, o küçük ağacın yanında konuşmuştuk en son. Makyaj yapmamıştı o gün, rüzgar mı esiyordu, güneş mi acımasızdı, iliklerime kadar mı üşüdüm inan hatırlamıyorum sevgili dostum Mişkin. İstediğim kadar kaybolmuştum o an, ıssız ve karlı bir dağda yolunu kaybeden bir yabani hayvan gibiydim; kimsenin uğramadığı, duvar köşeleri örümcek evi olmuş yaşlı bir havraya benziyordu ruhum onunla konuşurken, ah Mişkin hep üzer beni zamanında aşınan yolları yıllar içinde otlarla kaplanan Tanrı evleri. Bir tek gözlerini anımsıyorum o ana dair, bir de sesindeki benden vazgeçme tınısını, kendi intiharının pişmanlığını yaşayan adamlar vardır, ölmeden hemen önce o zavallılığı yaşarlar, işte öyle kederliydim sevgili Mişkin. Zaman bu, geçse de unutturmuyor; sakinleşiyorsun sadece, zoruna gidiyor yitirilmiş savaşların hıncına benzer şekilde ama sakinleşiyorsun.


Sigarası bitmişti, güne devam etmek zorundaydı, koca karasineğe baktı tekrar, şişeyi halıya doğru fırlattı, ağrıyan bacaklarının üzerinde doğruldu, ezberlemiş bedeni onu mutfağa doğru sürükledi.


Kader diye mırıldandı, kötü bestelenmiş bir şarkı sanki.


...



Gecenin kararttığı gökyüzünde tek başına uçan martıya dikkatlice bakıyordu Gregory, martılar en çok geceye yakışır dedi, soluk siyah karanlığın feneri gibi süzülmeleri beni her gördüğümde heyecanlandırır sevgili dostum. Yıllar evvel çakıl taşlarının ele geçirdiği bir deniz kıyısına gitmiştik, burası çok az kişinin yaşadığı, dilimizi kimsenin bilmediği biraz daha zaman geçse unutulacak adalardan biriydi. O denizi severdi, neredeyse hiç çıkmadı sudan. Onu kırık bir sahil şemsiyesinin altından izlemek beni çok mutlu ediyordu, akşama doğru sadece birkaç kişinin dertten uzak bir şekilde içip sohbet ettiği, küçük bir büfeye oturduk, hava hala sıcaktı dostum, biraz daha rahat nefes alabilmek için güneşin denizde tamamen boğulmasını beklemek zorunda kaldık. İlk kez kar yağışına tanıklık eden Afrikalı bir çocuğun o açıklayamadığı mutluluk vardı içimde, o anlattı ben dinledim saatlerce, daha çok geleceğimiz hakkında konuştu. Anlayabiliyor musun sevgili dostum, hayatını vermekte tereddüt etmeyeceğin bir insanın geleceğinin içinde durabilme ihtimalinin sarhoş edici saadetini, anlamlandırabilmek kolay mı biz zavallı insanlar için? Sonra sustu belli bir süre Gregory. Deniz geçti gözünden, elinde tuttuğu sıcak çakıl taşları geçti, gözü kapalısıcağın altında yarı uykuluyken duyduğu insan ve su seslerinin harmonisi geçti yüzündeki çizgilerden, sevdiği kadının ıslak saçlarının kurumasına tanıklık etmenin sıradanlığı geçti.


Martı çığlıkları dedi sonra, martı çığlıklarını dinleyebilmek için susmuştuk, elimi tutmuştu beyaz kuşlar karanlığı süzülerek çizerken; bu kara kıtalar, sonsuz çöller, bilemediğim yer isimleri, karşımda uzanan denizin değdiği ve asla gidemeyeceğim topraklar, yüzünü anımsayıp adını unuttuğum insanlar, şu anda ve de şimdi eti terk eden ruhlar, dertlerimiz sevgili dostum, gecemizi sabaha daha sancılı bağlayan dertlerimiz, işte hepsi bunların, birden anlamsızlaşmıştı gece kuşlarına birlikte bakarken.


O adaya bir daha hiç gidemedim, içimdeki güçsüz iradem buna engel oldu. Martıları severim ama, dedi ve sustu.


Gece kuşu süzülmeye devam ederken Gregory, kafasını kaldırıp kısa bir an kuşa baktı, içini çekti sonra, başını usulca eğip içinden ağlamaya başladı. Alt dudağını ısırdığını görebiliyordum.


Kuş gitti. Ada kaldı.