Celal… Eniştem. Halamın eşi. 04 Mart 1950 Sivas doğumlu.

3 Eylül 2023 Pazar günü eniştemi kaybettik. 73 yaşında bu dünyadan göçtü ve diğer dünyada kendine yer edindi. O gün tek çalıştığım için annem söylemek istememiş ilk başta. Nasıl olsa öğle vakti işten çıkacak, işten çıktığında arar söylerim demiş kendince. Ben de sanki hiç ölmeyecekmişçesine planlar yapıyorum. Bir yandan çok yorgunum ama kendime de vakit ayırmak istiyorum. Karaköy’e gideyim, kahvemi alayım kitap okuyayım diyorum. Olmadı. Tanrı’yı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset demişler. Zihnimden geçmesi yetti.

Eniştem saat 11 gibi Hakk’a yürümüş. Ben saat 1’e 10 kala gibi abimin attığı mesajla öğrendim. İlk fırsatta yetkililerime ulaşmaya çalıştım ve işyerinden ayrıldım. Eve nasıl gittiğimi bilmiyorum. Bu kadar yakınımı kaybetmeyeli uzun zaman olmuştu. Nasıl davranılır, ne söylenir hiçbir fikrim yoktu. Dedemi kaybettiğimde 12 yaşındaydım. Haberi aldığımda ağlama krizlerine girdiğimi, anneme yalan söylüyorsun diye bağırdığımı ve sakinleştiğimde de sayıkladığımı hatırlıyorum. Kardeşim küçük olduğu için Sivas’a gidememiştim. Gidemeyiş o gidemeyiş. 6 sene sonra dedemin mezarını ziyaret edebilme şansım oldu.

Otobüsten indiğim gibi kendimi eve attım. Eşyalarımdan bir an önce kurtulmak istiyordum. Her şey o an bana yük geliyordu. Bir an önce öğle namazımı kılıp halama gitmeliydim. Eniştemi görmeliydim. Şimdi aklınıza gelebilir, ölüden hiç mi korkmadın diye. Çok klişe olacak ama bu hayat aslında hepimize ölüden değil de diriden korkmayı öğretmedi mi?

Halamların oturduğu sitenin bahçesine girdim. Damatları, Murat, Yılmaz ve Cemal abi ile amcam Ömer Osman ellerinde sigara sıkıntı ile bekliyorlardı. Gönül darlığı zor. Herkese selam verip amcamın elini öptükten sonra kurduğum tek cümle şu oldu: “Eniştem hala burada mı?” Amcam burada olduğunu söyledi, hızlıca yukarıya çıktım. 8 kat bitmek bilmiyordu. 8’in üstüne bir 8 daha ekleniyordu sanki. İnsan bazen haddinden fazla sabırsız olabiliyor. O gün en sabırsız günümdeydim.

Dairenin zilini çaldım. Kapı ağır ağır açıldı. Cenaze evi, kalabalık tabii. İlk gördüğüm ya da dikkatimi ilk çeken kuzenim Zeynep oldu. Halamın ortanca kızı. O ana kadar ağlayamamış olan ben “abla ben daha yeni öğrendim, annem bana çalıştığım için erken haber vermemiş.” der demez ağlamaya başladım. Kuzenimle sarıldık, ağladık.

Eniştemin yattığı odaya girdim. Kefene sarılmış, üzerinde kırmız saplı büyükçe bir bıçak var. Gelini yatağının dibinde. Ağlamaktan gözleri şişmiş. Koltukta halalarım oturuyor. Ama sadece Emine halamın farkına varıyorum. Yanında oturan en büyük halamı gözüm görmüyor. Emine halamın elini öpüyorum. “Yakışıklın gitti.” diyor. Birkaç gün önce halama gittiğimde eniştemi öpüp yakışıklı naber demiştim. Halam o cümlemi unutmamış.

Zeynep ablam ile eniştemin başındaydım ve yüzünü görmek istedim. Korkmaz mısın? dedi. Korkmam dedim gözlerim yaşlarla dolu. Eniştemin yüzünü görmek istiyorum hala. Kuzenime döndüm “Peki öptüğümde ya canlanırsa?” dedim ve ikimiz de gözlerimizde birikmiş yaşlarla tebessüm ettik. Sanki uyuyan birini uyandırmamak için tedirginlik yaşar gibi yüzündeki çarşafı kaldırdık. Gözleri tavşan uykusundaki gibi açıktı. Yüzü sararmıştı ve biraz soğuktu. Önce sol sonra sağ yanağından öptüm. Kokusunu içime çektim. Itır ve gül kokuyordu. Güle güle git yakışıklı, gittiğin yerde incinme dedim.

Bugüne kadar bir yakınımın cenazesinde baştan sona bulunmamıştım. Ne nasıl yapılır, nasıl davranılır bilmiyordum. Yarım saat sonra cenaze işleri geldi. Siyah ceset torbasını yere serdiler. Benden eniştemin başının altındaki yastıkları almamı istediler. Eniştemin başını nazikçe kaldırdım ve 2 yastığı aldım.

Eniştemi ceset torbasına koydular. Halamın evi dar koridorluydu. Birkaç kişi sağdan soldan taşımaya başladı eniştemi. Duvarlara çarpmamaları için gayri ihtiyari uyardım herkesi. Ölmesi ona saygı duyulmayacağı anlamına gelmiyordu. Ruhu bizim bulunduğumuz yerden daha iyi bir yere gitmişti üstelik. Bizim onu kıskanmamız gerekirdi. Bu dünya ile işi bitmişti. Bu dünyadaki hesap defterini kapatmıştı. Sıra bize de gelecekti.

8 kişi 8 kat aşağıya taşıdı eniştemi. Sessizce, dikkatlice, üzüntü ile taşındı. Giriş katta onun için getirilmiş tabuta yavaşça yerleştirildi. Aşağıya taşıyan kişiler bu sefer eniştemin tabutunu omuzladı, tabut cenaze aracına yerleştirildi. Üzerine türbe yeşili örtü örtüldü ve sitenin garaj kapısından çıkıp Zincirlikuyu’ya yol almaya başladı. Ailesi ve yakınları olarak biz cenaze aracının arkasından bakakaldık.

Arabalara doluştuk ve Zincirlikuyu’ya doğru yola çıktık. Zincirlikuyu’nun önünden defalarca geçmeme rağmen hiç içine girmemiştim. Fani hayatında üst düzeyde olan insanların, ebedi hayatları istirahatgahları bu bakımlı mezarlık olmuştu. Mezarlıkta bile statü farkı görmek… üzücüydü. Halbuki her şeyin eşitlendiği bir ortam mezarlıklar.

Eniştem gasilhanede yıkandı, tabutu musalla taşına yerleştirildi. Erkek akrabalarımız tabutun başında beklemeye başladı. Biz kadınlar olarak kümelenmiş, uzaktan seyrediyorduk. Eniştemin tabutu cenaze aracına taşındı ve Sanayi Mahallesi’ndeki camiiye doğru yola koyuldu.

İkindi namazına müteakip eniştemin cenaze namazı kılındı. Tabutu birçok insan tarafından omuzlanıp cenaze arabasına yerleştirildi ve araç Yeni Ayazağa Mezarlığı’na yola koyuldu. Ee biz de arkasından tabii. Eniştemi yalnız bırakmayacağımız son andı çünkü.

Dar sokaklar ve trafik yüzünden eniştemin toprağa verilmesine yetişememiş sadece duasına şahit olmuştuk. O gün 3-4 tane cenaze daha vardı. Sırayla ve hızlıca gömülüyordu. Cenazeler ve dualar birbirine karışmıştı. Mezarlık bana çok ruhsuz gelmişti o an. Ruhunu onu verene teslim edenlerin konakladığı bir yerdi sonuçta. Daha ne beklenirdi ki..

Tüm aile akşam 19 civarı eve döndük. Ölenle ölünmediği gerçeğini bir kez daha görmüş olduk hep birlikte. Yedik, içtik, namaz kıldık, Kur’an-ı Kerim okuduk.

Birkaç saat önce aramızda olan birinin yatağını artık boş görmek beni derinden üzdü. Hayatın anlamsızlığı bir kere daha çarptı yüzüme. Hırs, kavgalar, ego.. hepsi boşmuş diyorsun. Ama birkaç saatte hayatımıza geri dönebiliyoruz. Bu kadar da umursamaz ve hızlıyız işte.

Dünya hayatı 2 kapılı bir han. Birinden girip birinden çıkacağız. Günün birinde…