onurlu bir direnişin siren sesidir benim ruhum

nakşetmiştir en büyük yolsuzlukları

yozlaşmanın ağırlığında, kapkaranlık bir yoldayım.

ileri gidiyor içine uzandığım, ben de sokak lambalarını sayıyorum

hiç ev yok burada diye sayıklıyorum

ileride çiftlikler vardır belki de

çift dikişli ağaçlar

şeritlerin düzlüğünü sorguluyorum

ben bugün içimin cenazesini bilmeyenlerin ağıtlarına ortak olmaya gidiyorum.

sandıkta biriktirdiğim acılarımı ağaçların dibine gömüyorum.

tek bir evin ışığı gözümü kesiyor,

yosun tutmuş beyaz duvarlarına

asya'dan kalma motifler iliştiriyorum kendimce

bağırıyor dişleri ayrık kadın anne diye

o ki, tüm zamanları ayırmış

annesini elleriyle yıkıyor

bir tas su için tüm gece gözüne uyku girmiyor.


benim yüreğim şimdi bu cenaze evidir,

tüm mahlaslarını yitirmiş

tüten sobanın bacasıdır

çıtırdayan odun...

hala medet umar soğuk hastane duvarlarından.

benim yüreğim şimdi bir kale kapısıdır

ağlayamaz

bağıramaz

susmak istese, onu da yapamaz.

yakasına iliştirilmiş tüm acıları ile örmüştür kendini, kaçamaz

tüküremez,

gün yüzü göremez,

istese de ayaklarını asamaz.


benim vurgunum büyüktür

devirir tüm gelecek zamanları

ah toprağın doyumsuz anası

yetmedi mi bu canına okuduğun?

kaç kere okudun?

kaç kere doğurdun?

ve kaç kere sürükledin kendini denizlere,

bileklerine bağlı taşlarla?


tüm zamanların çekiminde, çelimsizliğime yor beni,

penceremi açık bırak

çünkü her ölüm bir doğumla eşitler kendini

her yanlış bir doğruyu kucaklar

yeryüzündeki tüm zıtlıklar sevişir

ben kendimi yaraların kabuk bağlamasına adarım

ve hepsinin ardına gizlenirim

çabuk biten bu adi sevişmelere

ölümü iliklerim

sadece görmedim, duymadım,

çığlıkların arasında bir yerde,

cenaze evindeyim.