Saat, sanırım üç, etrafta baygın yatan cansız cesetler. Cansız mı cesetler yoksa boş kıyafetler içinde olan düşünceler mi daha vahim? Tren garında kısa bir gürültü. Evsiz insanlar ve işsizler ya da acelesi olmayan fırsatçı pezevenkler. Hepsi bir çatı altında. Fakat bu çatı altında bir gariplik, adını daha koyamadım, her an belirecek olan bir gariplik. Daha önce tanışmayan yüzler fakat buram buram kokan her bir fakir yalnızlığı. Aile düşleri ya da yok olan aileler. Evsizlerden başlamak gerek satırlara. Peşpeşe sıralanmış koltuklarda kıçı dönük uyuyan evsizler. Burnumda tüten yalnızlık şarkıları, peçete diye silinip atılan bir mahzun hayaller.

Bunları düşünür müydü acaba kıçı dönük uzanan evsiz adam ? Kendimi koyduğum peşpeşe koltuklarda bir hayal misali sözler bu kadar sınırlı mı kalırdı? Aslında bütün ümitlerimi koydum baş ucuma. Üzerime cansız gezen bedenimi örttüm. Ey cesetler koğuşu, uyanın artık. Tanrınıza gidin. Ya da yok saydığınız dünyanızda kaybolun.