Işıklı caddenin kenarında, ellerini montunun cebine sokmuş, saçlarını rüzgara teslim etmiş duruyordu. Duruyordu, duruyordu, duruyordu… Kaşları hafif çatıkken, bir çocuk kadar meraklı ve bir yetişkin kadar anlam veremeyen bakışları caddede dolaşıyordu.


O duruyordu, bakışları dolaşıyordu. O duruyordu, aklı karışıyordu. O duruyordu, içi kayboluyordu. O duruyordu, içinde kayboluyordu.


Telaşlı ve yönünü bilmez ayaklara, ısrarla zıplayıp duran küçük ayaklara, banklardan sallanan ayaklara, geri geri giden ayaklara ve ölüme yaklaşırcasına kararsız ilerleyen ayaklara bakıyordu. Sonra eğdi başını, duran ayaklarına baktı. Koskoca caddede bir tek onlar duruyordu.


Dünya koşuyor, onlar yine duruyordu.


Bir ayağını ileri attı, bir diğeri geride kaldı. Bir ileri, bir geri. Daha da hızlandı. Daha hızlı gitti ileri, aynı hızla geri döndü adımları. Nefes nefese kaldı. Kalabalığa bağırdı. Biri elinden tutup bu kısır döngüden onu çekip çıkarmalıydı. Duymadılar. Herkes kendi adımlarıyla kavgadaydı.


Bir ileri, bir geri, bir ileri, bir geri, bir…


Öfkelendi ayakları ona, direnmekten yoruldular. Kesildiler yerden. Yuvarlandı, yuvarlandı, yuvarlandı… Yüzüstü yere kapaklandı. Dirsekleri soyuldu, dizlerinden oluk oluk kanlar aktı. Düştüğü yerde ellerini gezdirdi, gülümsedi. Gözlerinden inen birkaç damla, tebessümüne kondu. 


Okşadı yeri, parmaklarını gezdirdi, sonra yerden güç alıp doğruldu. Geriye baktı, mıhlandığı yerden metrelerce uzaktaydı.


Sonunda.


Mıhlandığı yerle arasında devrilmiş insanlara baktı. Her birinden metrelerce uzaktaydı. Bazıları düştüğü yerlerde parmaklarını gezdiriyordu. Bazıları sırtüstü düşmüş ve gökyüzüyle ilk kez karşılaşmışlardı; büyülenmişçesine bir hayranlıkla bulutlara, güneşe ve yıldızlara bakıyorlardı. Bazıları da gözlerini kapatmıştı; sımsıkı yummuşlardı.


Ayaklarına dikti tekrar gözlerini. Birkaç adım ileri attı ve bir adım da geri. Birkaç adım daha ileri ve bir adım daha geri.