bugün benim doğum günüm, öyle her zamanki gibi özenle seçmeyeceğim şu an cümlelerimi. zaten çok da dikkat etmem, keyfim bilir. bu gece son son MFÖ dinledim, çünkü son kez 19 yaşımlaydım. doğum günleri hep çok özel ve buruk geçer benim için. geride bıraktığın yaşın; edindiğin tecrübeler, çıkardığın dersler, hayatına iz bırakacak olaylar... hepsi birer tomurcuk tanesi misali doğar, büyür, ölür. bir yandan da yeni yaşının getireceği heyecanları düşünürsün. şöyle bir dönüp bakıyorum, aslına bakarsan kötü bir çocukluk geçirmedim, eksik çocukluk desek daha doğru olur. ben bu gece çok ağladım mesela, biraz da kızdım tabii. bir çocuk ağladığı için suçlanmamalı hiçbir zaman. her duygusunu dışa vura vura yaşamalı. içinde kalan o kırıklar sonra böyle pat diye su üstüne çıkıveriyor bir anda. bu yüzden ben doya doya gülerim her zaman, gülünecek bir şey yok derlerse daha da çok gülerim. zaten her çocuk gülsün isterim. yaşadığım her duyguyu da en uçta yaşarım. ağlayacaksam hüngür hüngür ağlarım, gülerken de ağlayabilirim belli olmaz. konu nereden buraya geldi bilmiyorum, sadece düşüncelerimi olduğu gibi döküyorum bu gece. küçükken duygularımı dışa vurduğumda çok garipsenmişim sanırım. ağladığı için özür diler mi bir insan? çocukluk travmalarımın bana el sallayışı ağlattı biraz da beni... neyse dostlar çok fazla ağlamaktan bahsettik. hep gülelim olur mu? içimdeki çocuğu çok daha fazla seviyorum bu gece, bugün onun günü. okşanmadığı saçlarını okşuyorum, tutulmayan ellerinden sımsıkı tutuyorum, o pembe yanaklarına düşen yaşları siliyorum birer birer, ruhuna dokunuyorum. teşekkür ederim hep içimde bir yerlerde olduğun için, iyi ki doğdun küçüklüğüm.