- "Şuradaki ablalar ne yapıyor baba?" dedi, sahil kenarındaki bankta oturan insanları göstererek.
- "Dinleniyorlar." diye cevap verdi babası.
- "Sen benim yüzünden mi çalışamıyorsun?" diye sordu, sandalyesinin tekerleklerini yavaş yavaş ittirirken. Artık kendi başının çaresine bakacak yaşta, babasının yardımlarına kızıyor. Bazen gülümseyebilecek gücü kalmayınca desteğine ihtiyaç duyuyor, babasının arkasına geçmesini ve tekerlekli sandalyesini sürmesini istiyor; çünkü babası suratının asık olmasına dayanamıyor.
- "Her şeyi zamanında hallettim, para kazanmak için bilgisayarın karşısında oturmam yetiyor artık."
- "Senin hiç arkadaşın da yok. Bu sebeple benim de. Hadi, şu ablaların yanına gidelim, gülümsemelerini öğrenmek istiyorum." İtiraz etmeden yanlarına doğru gittiler, "Benim istediğim yere gideceğiz çünkü arabayı ben kullanıyorum." demeyi de eksik etmedi. Babası bunu istemiyordu. Her şeyi olan çocuğunun karşı karşıya kalacağı istenmeyen durumların olma ihtimali ve insanları bu arkadaşlığa istemeden maruz bırakmak içine sinmiyordu.
Çocuğun yüzüne bakışlar atan kadınlar gülümsüyordu. Çocuk babasına dönüp;
- "Anneme ne kadar da çok benziyor?" dedi, sokağın kenarına doğru oturan, en içten gülümseyişi gözler önüne seren kadına bakarak.
- "İkisinin de seni duyduğunun farkında mısın?" Bahsettiği kadınlardan biri karşısındaydı, diğeriyse toprağa sakladığı kadındı. Onun hala kendisiyle olduğuna inanıyor, en çokta bu yüzden oğluna iyi bakıyordu.
- "Ben seninle gelmesem olur mu? Ablalarla kalmak istiyorum." dedi.
Onay veren bakışların ve sevimli birkaç cümlenin ardından kabul etti adam.
- Marketten istediğin bir şey var mı?
- Şeker.
- Almayacağımı biliyorsun.
- Almasan da ölmeyecek miyim?
- Gideceğin yeri biliyor musun? Ya götüreceklerin seninle beraber gelecekse, o zaman iyi bakmaz mıydın kendine?
- Orada yürüyebilecek miyim?
"Tutunmak isteyeceğin bir inanç değil bu. Eğer ömrün uzunsa sonrasında umutsuzluğa kapılmana neden olabilir." demek istedi adam ama yanındaki kadınların ne düşüneceğini iyi biliyordu. O yüzden, "Neden olmasın?" demekle yetindi.
- Ya bugün son günümse ve istediğim son şeyi almamışsan?
- "Bir şekerden pek bir şey olmaz diye düşünüyorum." cümlesiyle hem cevap vermek için hem de istenilen cevabın bir an önce verilmesi için konuya dahil oldu kadın.
- "Sanırım ilk söylediğin şey de haklıydın." diyerek oğluna baktı baba, annesi de olsa böyle yapardı.
- O zaman beraber gidin. Babam böyle şeyleri hep unutur. Her seferinde, unuttuğumu fark edip sana çiçek aldım, der ve çiçek getirir. Ne zaman çiçek aldığı yerden geçsek, çiçekleri satan abiye bakarak; "Çiçeklerinizi beğenmedim, tatları çok kötüydü." der, alay ederim ben de, babama cevap olsun diye. Adam da benimle alay edince sattığı toprak kovasına bakarak, toprağın bol olsun, diye cevap veririm. Babam bana kızıyor bunları söyleyince de o öğretti, bir kere bu şekilde konuştuklarını duymuştum. Umarım bahçemizde çiçek ekeceğimiz yer kalmaz diyeceğim de, yerini dolduracak şeyin ne olduğunu bilmediğim için korkuyorum. Bir de bir huyu var, aldığı kitaplar... Baba ben büyüdüm. Geçen gün gizli gizli Emile Zola'nın Nasıl Ölünür kitabını okudum, bana öyle kitaplar gerekiyor. Cenazemin nasıl olacağını o ana kadar düşünmemiştim ben. Ya da İnsan Ne İle Yaşar kitabı. Tabii onu okurken yakalandım, kızar sandım da kızmadı. Sen neden bana hiç kızmıyorsun baba? Her dışarı çıktığımızda yeni yeni canavarlar keşfediyorum; bir şey için birbirlerine bağırıp, çağıran. Babama neden yaptıklarını sorduğum zaman duyduğum sebepler çok komik oluyor. Tanrı eğer onlara verdiklerini bana verseydi... Aslında bacaklarım var da kullanamıyorum, eğer onlar değil de ben kullanıyor olsaydım barış için uğraşırdım, sevgi götürürdüm her yere. Hadi hep beraber annemin yanına gidelim. Hem o çiçekçi abiyle de tanışmış olursunuz. Babam her seferinde çiçek götürür, toprağına eker. İlk götürdüğü zaman annemi o çiçek sanıyordum ben, sonradan anladım toprak olduğunu.