maviyi kazırken göğün yüzünden

karaya ayak basan ilk günah benim

seni ve dönüp duran akrebi hatırlıyorum

gördüğüm ilk şeysin sen

duyduğum ilk şey

sevdiğim ilk

öldüğüm

sonuna değen metal yumruğun

çınlayan çığlığında uzun ve tiz

ve istemesem de duymayı

öyle ya bizi delik deşik eden bu sevda suçsuz

tertemiz.

olsunların gürültüsünden tıka gözleri

olsun varsın yok bildiklerin

ağzıma sıkılan kurşunların barut izi

insaf edenlerin şiirine karışmış bir kelime gibi

ayır cümleleri akmer

ayır ruhumu ortadan ikiye ayırdığın gibi

ki

sırtımıza çakılı bir çift çividir bu aylak bakışlar

üstümüze yağan kar mıdır

yoksa yoksul günlerimizden bir gariban hatıra mı

çiçeklerin solma mevsimi uykun mudur

gözlerimin kıyısına değen rüzgarın

dudaklarına çarpan dudaklarım

bir günahın lavı mıdır

aynı güneşin sıcağında boynuna

uykuya dalan bu düş reva

bir arabanın sağ koltuğunda mesela

bir kediyi sevdiğini

görmek ister miydi gözüm kara bir ekranın

sahte ışığında

ya da akmer seni

beyazları sırtlanmış karanlıklar gibi

ihtimaller sokağındayım yine

ışığın ateşkeslerin ince dumanı

çölümde susuzluğun şiiri aya

karanlık bir pencerenin ardından

karanlığı büyüterek mi bakıyorsun bana

akmer

söyle artık adını ağır geliyorsa

ruhumun camdan zırhına sıkılan bu bela

haykır yalancı sevginin doğan geceye kastını

ahımı sorarsan bana

hepsini kumlara bıraktık

ne tutuyorsam senin avucunda sevgilim

sevgilim...

hepsi bir başkasının artık.