Cidden artık bir yerden başlamalıyım yoksa yazmaya asla dönemeyeceğim gibi duruyor. Haftalar önce de böyle deyip başladım bir şeyler yazmaya ve bayağı bir şeyler yazdım ama yarım kaldı ve geri dönüp bitirmedim henüz.

Ondan önce de başka bir yazımı yarım bırakıp ardından da silmiştim. Neyse, umuyorum ki bu yazı yarım kalmayacak. Anlatılacak milyon şey var ama nerden başlanır bilmiyorum şeker.


Bugünleri anlatabilirim. Okul bitti, tüm komiteleri verdim ve 40 günlük tatilim başlamış oldu. Ve şu an tatilimin bitmesine yalnızca 10 gün kaldı. (Hüü) Bu bir ay boyunca da evdeydim, zaten istediğim şey de buydu. Evde olmak, klima karşısındaki koltukta uyumak, annemi görmek ve annemi görmek. Biz yorgun insanız, ne tatilde gezmesi?Okulun sonuna doğru büyük bir çöküş yaşadım. 1 hafta süren ama aşırı garip bir süreçti, onu başka bir yazımda anlatacağım çünkü uzun bayağı. Staj görmeye başlayacağız ilk defa, yani 10 gün sonra. Stetoskop aldım güzel bir tane. Çan kısmına da ismimi yazdırdım, adam dedi ki: "Başında Dr. da yazsın mı?"

Hayır yazmasın henüz değilim, dedim. Şimdiden yazdırmak büyük konuşmak gibi geliyor ve biraz da ukalaca durabileceğini düşündüm :)


Okula, staja hazır gibiyim sanırım. Güç topladım. Hayatın içinden geçmeye devam yani. Neyse yaz diyorduk. Udemy'den bir kurs aldım. html, css baktım, birkaç şeye daha baktıktan sonra da django bakacağım gibi duruyor. Çok olmasa da kitap da okudum, ki bayağı güzeldi. Buna rağmen neden çok daha sık okumadım bilmiyorum açıkçası. Şeftali yedim bir de. Bayağı güzel meyve ya. Vallahi biz senden razıyız. Annem'in buzdolabından yeni çıkarttığı şeftalilere bakıp "Anne bu şeftali üşümüş müü?" diye sormaktan büyük keyif duyuyorum. Bir ara markette ismini hatırlamadığım bir markanın çıkarttığı şeftali suyunun üzerinde "Üşümüş şeftali kullanılmıştır." tarzı bir şey yazıyordu, bayağı sevmiştim. Bu muhabbet oradan yani. Kendi derslerime hiç bakmadım bu arada ve hiç erken de uyanmadım. Bilmiyorum sıfır sorumluluk olmasının tadını çıkarmak istedim ve güç toplamak. Aslında böyle güç toplanmaz sanırım de neyse. Tembellik ettim işte.


Star Wars serisi dışında pek film de izlemedim. Bu seriyi de bitirmedim henüz ama az kaldı. Dizi ve film izleyeceğimi düşünmüyorum artık pek. Çünkü fake dopamin yani. Kalk gerçek bir şeylerle uğraş yani, ne dizisi ne filmi. Aslında yazının bundan sonrasında sanırım daha gerçek bir şeyler anlatacağım. Acı.


Sanıyorum ki 2 sene öncesine kadar aslında acı nedir bilmiyordum. En azından böylesiyle tanışmamıştım. Bu nedenle bazen aklıma şey geliyor: "Oha çok uzak değil, bir zamanlar ben de böyle bir şeyin varlığını bilmiyordum ve şu an bunun varlığını bilmeyen başkaları da var." Yaşanan olaylar o denli bir acıyı açıklamak için yeterli miydi, belki hayır ama bunun hiçbir önemi yok ya, hiçbir önemi yok. Yaşadım sonuçta o acıyı. Nedenin ne önemi var ki. Babam, acı öyle herkese nasip olmaz kızım demişti bir ara. Nasibimi alıyorum baba. Neyse işte bu tanışıklıkla beraber kendisinden yani acıdan gerçekten korkmaya başlamıştım. Ve kafam da almıyordu zaten, nasıl diyordum ya, nasıl böyle bir şeyin varlığı mümkün olabilir? Hadi diyelim ki mümkün, neyi yanlış yapıyorum da böyle oluyor? O zamanlar nedenlerin çok önemli olduğunu düşünürdüm. Şu an öyle düşünmüyorum. Bazen nedenin pek de bir önemi yoktur, öyle hissetmen gerekiyordur ve hissedeceksindir de.


Bir de ben sanıyordum ki insan, nedenleri bulursa ve çözerse aynı zamanda "doğru"da yaşarsa acının olmadığı bir yaşama sahip olur. Ama hayırdır yani, doktor hayırdır, sana senin sınanmayacağını düşündüren neydi? :) Nasıl her acıdan kaçabileceğine inanabildin? Neyse işte sonra acıyla tanıştık, ondan korktuk derken yolun sonunda ondan korkmadığımız bir şeye evriliyoruz diyebilirim. Pes etmeyeceğiz ya. Vallahi billahi pes etmeyeceğiz. Yaşamamız gereken ne varsa yaşayacak, çekmemiz gereken ne acı varsa çekeceğiz ve bir abimin dediği gibi asla 112'yi aramayacağız!


İyi günler şeker, iyi günler.