Her şeyi unutmuştum lakin durmadan hatrımı yoklayıp, onun bir seher vakti kerpiç evlerinin penceresinden bana ciğerdelen bakışlar atıp da perdenin ardına gizlendiği o sokağı arıyordum. Kapısının önünü gencecik heveslerle süpüren, çiçek nakışlı yazmasının uçlarını ter bulamış ihtiyar bir teyzenin olduğu sokağı değil. Veya çöplüklerinde karnı aç kedilerin koşuşturduğu o çıkmaz sokağı da değil. Bu körpe sokakların hiç biri değildi. Yine de o sokağı aramaktan başka şey yapamaz oluvermiştim lakin belki de nafileydi, hiç bir sokak ona çıkmayacaktı -ama olsundu. Ardından bu düşünceleri az beride bırakıp, her seferinde daha da ümitvar adımlarla bir sokağın köşe başını daha gölgemde uçuşan kuşlarla birlikte ardımda bırakıyordum. Şu sersem aklım -o sokağı hatırlamayacağına kömürden kara tellere takılıp yırtılsaydı daha iyiydi- diye düşünerek bir kaç sokak daha geçtikten sonra, dünyada daha önce hiç çekilmemiş bir çaresizlik sardı zihnimi. Vazgeçmemiş, anlamıştım. Belki de tüm bu olanlar hiç varolmamış bir günde, hiç sezilmemiş hislerle ve hiç inşa edilmemiş bir sokakta olmuştu. Ama şu sersem aklım, bitmesini çılgınlar gibi istediğim bu delilikten artık nasıl sıyrılacaktı?