Sessizlik… Karşında oturduğumda ilk düşündüğüm şey bu oldu. Şarkı söylediğin zamanlar düştü zihnime ilk, sonra kahkahaların yankılandı. Her gece bana anlattığın masalları ve sadece biraz daha dinleyebilmek için uyumak istemediğim geceleri hatırladım. Şimdiyse ne kadar dikkatli dinlersem dinleyeyim duyabildiğim bir tek sessizlikti. Fırtınalar kopar ve her şey bittiğinde derin bir sessizlik yaşanır. Yapraklar bile kımıldamaya cesaret edemez. Öyle bir sessizlik bu… Gözyaşlarım bile cesaretsiz. Fırtınalar kopar ama bir gün yine doğar güneş, yeter ki beklemesini bilelim. Seninle güneşi bekleyemedik.

Konuşmak istediğim çok şey var, anlatmak istediğim çok hikâye, fakat dudaklarım da korkak. Bu sessizliği bozmak istiyorum. Sana kızmak istiyorum, bağırmak, neden diye sormak istiyorum. Yalnız kalbim cesur bugün ve bağırıyor: Neden? Hapis kelimeler boğazıma batıyor ve ağzımda acı bir tat bırakıyor. Sessizlik… Atabildiğim en güçlü çığlık bu.

Bir anlamı olmalı yaşamanın demiştin. İz bırakmak istediğini anlatmıştın. O zaman güldüm bu dediklerine, anlamsız buldum. Dünya iz bırakmak isteyip de kendi isinde boğulan insanlarla dolu, dedim. Yanıldım. Sen bende izlerin en büyüğünü bıraktın. Ruhumdaki en anlamlı yara senin izin. Ben bu yarayla nasıl yaşarım bilmiyorum ama bu yarasız yaşayamayacağımı biliyorum.

Hastane odasında seni beklerken bunları düşündüm. Ruhun bedenini çoktan terk etmiş gibiydi. Yüzüne dokundum, parmaklarımla ezberledim onu. Ellerimde yarım kaldı hissin. Ya bir gün giderse diye korktum. Ya unutursam? Herkes hatırlanmak ister, demiştin. “Bir nine torunları tarafından hatırlanmak ister, bir mucit icat ettikleriyle, bir yazar kelimeleriyle. Herkes, buradayım demenin bir yolunu arıyor. Aramayanlar vazgeçenler. Ben doğdum, büyüdüm, izler bıraktım ve gideceğim. Tek isteğim bunun hatırlanması.”

Senin izin bende gömülü sevgilim, son nefesim dudaklarımdan dökülene kadar silinmeyeceksin bu dünyadan ama bırak da birlikte yaşatalım seni, dedim sen uyurken. Beni duymanı hiç bu kadar istememiştim.

Haklısın. Herkes duyulmak istiyor. Bir çığlık atıyoruz ama kimin dinleyeceğini seçemiyoruz. Çığlıklarımı duymanı özledim. Tek hüküm sürenin sessizlik olduğu o anda sesine can vermek istedim. Karşında oturuyorum. Gözlerini izlemek isterdim fakat görebildiğim tek şey üzerinde adının yazılı olduğu bu mermer. Pişmanlıklarımı getirdim sana, anlatamadıklarımı ve cevapsız sorularımı. Ha bir de sessizliğimi getirdim. İz bırakmak istemiyorum, vazgeçenlerdenim ben de. Senin bende bıraktığın ize karışıp toprağına kök salmak istiyorum. Sen böyle şeyleri anlamsız bulursun, dediğini duyuyorum. Giderken tüm anlamları çekip aldın benden. Şimdi kara bir delik var içimde.

Neden yaptığını öğrenmek istiyorum. Güneşi beklemek zordu evet ama cılız bir mum ışığı da mı olamadım sana? Bunu sana soramıyorum. Şimdi kelimelerden vazgeçtim, anlamları kazanmaktan da. Çatlama cesareti gösterememiş bir tohumum ben. Kök salmaya cesaretim yok. Yaşıyorum niye yaşadığımı bilmeden, anlatıyorum anlamları bilmeden ve yazarak bir çığlık atıyorum kimin dinleyeceğini bilmeden.