Kar kütlelerinin yığıldığı, usul başımın gömüldüğü yere,
Özenle etrafa dizilmiş, sert, kardan tuğlalar,
Evcilleşmenin esirinden kurtulamayıp şefkate bağlar,
Issız tepelere doruklardan çıkıldığı, kıymetli yolculuğa.
Yaşamın pembeliğine dair, kutuplarda anlam arar,
Sadece boşluktan ibaret güneşin batışını seyretmek,
İglosundan başını çıkartıp, sağa ve sola bakmak,
Etleri, kemikleri zalimce koparıp alamaz, sahibini bekler.
Tatsızlığının verdiği yorgunlukla, yüz tutar uyumaya,
Sarkıklaşmış göz kapağı, şişirmiş vücudunu hareketsizlik,
Doğasına tekrar dönemez, vurdu ona bir halsizlik,
Sonunu hazırladığı homurtularla, devam eder uykuya.
Yarı kısık biçimde görür sürü halinde gezen sığırları,
Deli gibi bitki ararlar bizimkilerin yuvasını yıkarak,
Kurdun kaşları, dehşetin habercisini getirir çatılarak,
Ziyafeti ve eğlenceyi getirir, aylardır oynamayan eklemleri.
Çetin bir kalkışla, iglosunu yıkarak çıkar,
Sığırlar, birbiri içinde halka yapar kaynaşarak,
Kararan gözleri, umursamaz sayılarını yaklaşarak,
Atılır dizlerini büküp, öğütücü dişleri boyunlarına geçer.
Tutamaz dinmeyen ölümcül öfkesini,
Akarsu vadilerinin çağırdığı zarafete kaçar sığırlar,
Yakalar talihsiz birinin kıçını, yıkılmış yuvasına döner,
Geride kalır uğursuz hatıralar, şimdi tekrar yatırır sevdiklerine sinemini.