Ben, neonlarla süslü bir sokağın çıkıntılı duvarındaki çatlaklardan bakardım onlara. Neler görmedim ki… Kan havuzu. İçinde çırılçıplak bir kadın. Kolu kimi zaman küvetten sarkar, kimi zaman koltuğun altından uzanırdı bana; kimi zaman ise sıkılı yumruğu, cansız nabzı altında gevşemez, üşürdü. Karanlık bir dolap. Çikolata kokulu çentiklerin olduğu kapakları hafif aralık. Yaşı dolmamış gözler bakar bana. Bana seslenirler ama duyamam onları. Ses geçirmez duvarlar var aramızda çünkü. Ama sağır olurum çığlıklardan. İçimdeki kadın, çocuk, hayvan, onlar yerine bağırır, inler, can çekişir… Görünmeyen yaralarım var benim. Dikişlerim kanar, ölmek istemeyen yanım yalvarır, sadist tarafım işveyle fısıldar kulağıma, kadın tarafım anne olur, sahip çıkar bana, çocuk yanım dondurmasını benimle paylaşır. Cesaretim korkumun elinden tutar, yalnızlığım sessizliğini bozar, karışır kalabalığıma.


Ben, neonlarla süslü bir sokağın yağmur kaplı kaldırımında oturur, düşünürdüm. İki elim, kirli yüzüme kapanırdı. Tertemiz parmaklarımın arasından izlerdim sudaki yansımamı. Güzel çocuk. Göğüslerin büyümüş, gerdanın açılmış. Yanlış anlama, sana bakmaktan utanmadım, sadece acı veriyor. Neden diye sorma, çünkü biliyorsun cevabı. Herkes biliyor, ama cevabı sesli söylemek için fazla insanım, üzgünüm.


İki ucu çıkmaz bir sokakta yaşardı içimdeki deli. "Sokağa nasıl girdi peki?" diye sorarsanız cevabını verirdi gözleri parlayarak, çünkü duvarlar ve çıkmazlar üzerine yapılmıştı, ona özel olsun diye. Bir çıkmazdan diğerine koşar, çöp kutularında düşlerime bulanır, kokusunu sürer kırık kaldırımlara, duvarlarımı yalardı ağzındaki ölü kokusunu gidermek için. Sokak lambaları vurmazdı buraya. Sadece, duvarlardaki perdesi çekilmemiş, sarı sarı yanan lambasında sineklerin uçtuğu birkaç pencere aydınlatırdı karanlığımı. Asi çocuğum aydınlıktan nefret eder, kaldırım taşlarını fırlatır lambalarını söndürsünler diye. Sönmeyince tepinir suların içinde.

Yıllar geçti, alışamadı aydınlığa. Çok korkardı. Sanki aydınlığın içinden mutlu canavarlar fırlayıp onun yaşadığı tüm mutsuzluğu korkutup kaçıracak gibi hissederdi. Aman aman. Gözden ve gönülden ırak bunlar. O, sokak başında melankoliğinden memnun, sonunda ise çektiği acıdan tahrik olmayı severdi.


Ah, size biriciğimin yalnızlığından bahsetmedim değil mi? Bahsetmem, çünkü yalnız değil. Duvarların üzerinde oturan, delimden daha deli ama daha utangaç ve yaşı küçük bir çocuğum daha var orada. İncecik duvarımın üzerine yüzükoyun uzanmış, bacaklarından birini aşağı doğru sarkıtarak bir ileri bir geri sallar. Peki başka bir şey yapmaz mı? Yapar. Yutamadığı tükürükleri birikince aşağıdaki deli kıza tükürürdü.


Bu çocuğuma çok acırdım. Aşağıdaki deli kızım olanları sadece duvar arkasından görürken yukarıdaki utangaç kızım her şeyi engelsiz izlerdi. İşitirdi ama içinden atamazdı. Kökünden kopmuş dili nedeniyle ağzı bir mağara gibiydi. Sesler yankılanır ama yansımazdı. O yüzden tüm gün sadece ağlar ve tükürürdü.


Her şeyden hallice yaşayan bir zihnin deliden hallice çocukları… Çocuklarım… Ben’im… Sokaklarım çıkmaz.