Bir yaz öğleni, güneş tepe, rüzgar dingin bir çocuk. Arabalar yol alırken korkusuz çocuklar sokakta simit oynayarak birbirlerini dövme peşinde. Anneleri balkondan balkona çekirdek çikleyip dedikodu yaparken kuşlar ağaçlarda gün boyu sevişiyorlardı. Yaşlıların gözünde gıpta bakışla, bacaklarını gizleyen bir bebe misali kelimelerini ve erkekliğini cebine sokuşturup sessizce gelen gideni izler oluvermişlerdi, sakındıkları erkekliklerini başkasına çevirip gözleriyle sapıkça süzer oluvermişler. Gençler söver, uzun bacaklı kadınlar yere tükürüp sert bakışlar atardı bu ihtiyarlara.
Yine o günlerden bir gün. Tuhaf bir hava esir esiyordu. İlk kuşlar ağaçlardan kaçıştı, tutkulu sevişmeleri, terli kanatları havalandı, sallandı rüzgarda, ötüşleri bir acı, bir korku sarmalamıştı. Çocuklar işitti bu korluyu; Simit oynayan, gariban kısa boylu çocuğu tekmelemek için dalışa geçen çocuklar kafalarını kaldırdılar, kuşlar çığlık çığlığa kaçışıyorlardı, gittiler ve etrafa tuhaf bir sessizlik bıraktılar, arabalar ve kendilerini şikayet eden annelerinin seslerini duyar oldular. Dayak yemekten kurtulan gariban topukladı. Çocuğunun hırsızlık yaptığını söyleyen bir kadın, şikayet ederken başkasına, çocuğuyla bakıştı. Çocuk ağladı kadın sigara yaktı.
Bir tuhaflık vardı. Yaşlı adamlar bunu daha derin hissetti. Bacak arasında sakınan askerlerin ayak sesleri duyuldu. Ne oluyoruz diye bir birlerine baktılar, uzun bacaklı kızlar yaşlı adamların bakışından olunca küsen bir bakış atılar. Genç çocukların koynunda dansa gitmek için sümüklü böceklerin üstüne basa basa gittiler.
Sonra o çıka geldi; elinde bir çekiç, suratında uzun beyaz sakal ve gözlerinde güneş gözlüğü. Yaşlı olduğu ta öteden belli, burnu kocaman, patates burun. Yürürken elleri abartılı mı abartılı havayı yarıyor, omuzu bir ileri bir geri tepip bacaklarının tuhaf hareketiyle bir kukla gösterisi sergiliyor. Belinde kocaman bir iğne ve iki top iplik. Herkes bu adama baktı ve ruhlarını çalacak Azrail’in geldiğini hissettikleri o bilinmez hissi yaşadılar.
Bu yaşlı adam, üstünde tilki derisinden ceketi vardı, tilkinin kafasını kesip atmak yerine omuzunda sallanmasına izin vermişti, altındaki gömleğin parlak, yüzeyi tavus kuşunun kanatlarından, kemeri gelincikten, ayakkabıları kartalların pençelerinden oyulmuşken pantolon diye bir şey giymemişti. Bacak arasından uzanan ve ayaklarına kadar giden kıllar rüzgarda savruluyordu.
Normal bir gün, yıllarca tekrarlanan alışkınlıklar ve sıradanlığı altüst eden bu yaşlı adama bakışlar ilk de sert oldu, bir çocuk güldü kafasına yediği bir çekiçle oracıkta öldü; çocuğun kanlı başına bakan diğerleri, yaşlı adama korkuyla baktılar sonra çığlık atıp kaçıştılar. Balkonda fenalaşan kadınlar ellerine bir şeyler almak için evin içine dalıştılar. Saksı, tencere ve süpürge sopası, ne varsa alıp indiler, dillerinde intikam, ruhlarında korku vardı. Yaşlı adam, üstüne gelen kadınlardan birisinin tavanından sıyrıldı, sol yumruğuyla çenesi dağıtıp çekiciyle suratını parçaladı. Diğerlerinin hiç şansı olmadı. Adam şeytandı. Evet dediler, bu anca şeytan olabilir. Tüm kadınlar yerde serili kanlar içinde ölü vermişti çılgın kıyafetli yaşlı adamın karşısında. Neden öldüklerini bilseler bu kadar koymazdı belki ölümleri.
Saksılar kırılmış, tavalar kirlenmişti kanla.
Yaşlı adamlar zekiydi. Olayı şahit olunca eve topuklamış aile yadigarı silahları bellerine kuşanıp çılgın kıyafetli adamı öldürmeye, sokağa fırlamışlardı; yaşlı adamların elleri titrer olmuşlardı, eski günlerdeki o çeviklikten eser yoktu. Tetiğe bastılar, dumanlar yayıldı, barut koktu, metal. Göz gözü görmedi, mermi bitti, çılgın kıyafetli ihtiyar adam tepelerinde belirdi. Bam, bam diye hepsinin dazlak kafalarını deşti.
Mahallede cesetler vardı, kuşlar zekiydi, kaçmıştı, çocuklar ağlayıp gitmişti.
Çılgın kıyafetli yaşlı adam mahallenin ortasına dikildi ve belindeki iğne tığı çıkardı, kocaman ipliği de tutuyordu hani. Başladı cesetleri bir birlerine dikmeye. Her dikişinde gözlük taktığından gözükmeyen gözlerinden yaşlar aktı. Tüm mahalledeki cesetleri bir birlerine dikerken ağladı çılgın kıyafetli yaşlı adam.
İlk tetiği çeken yaşı adam, tanıyordu bu çılgın kıyafetli yaşlı adamı. Küçüktü ve annesiyle yaşıyordu bir zamanlar. Annesi terziydi. Annesi geçe dışardaydı. Üstüne çullanılmış kötü şeyler yaşanmıştı. Herkes biliyordu. Kimse konuşmamıştı, kimse bir şey dememişti. Kadıncağız kocaman bir tığı kalbine sokup oracıkta ölmüştü. Oğlu belediyeden gelen görevlilerden kaçmış mahalledeki tüm hayvanları öldürmeye sokakta yaşamaya, karanlıkta gizlenmee başlamıştı. Bir süre sonra ise ses seda kesilmişti oğlandan.
Çılgın kıyafetli yaşlı adam cesetlerin ağzını, gözlerini dikti sonra hepsini bir birlerine dikerek ağladı.
Sevim Erdoğan
2023-06-01T10:25:57+03:00Masum insanın canavarlaşması.. Gerçek canavarların ya da insanımsı yaratıkların, aramızda bukalemun kadar uyumlu ve rahatça dolaşması.. Kör gibi yaşamamız.. Konuşmaktan kaçındığımız.. Hepsini tokat atar gibi yazmışsınız. Tebrikler
Meriç Koç
2023-05-27T23:12:26+03:00Güzel bir öykü.